12 Eylül 2014 Cuma

There and back again;Kapsamlı Tallinn Gezi Rehberi

 Evet efenim,geldik favori yazılarımdan birine.Başlık süper hobbitimiz bilbo bagginsle alakalıdır ve durumu anlatan en iyi cümledir an itibariyle.

Tallinn'i daha önce yazmıştım,lakin baktığımda gayet rezil bir yazı olduğunu gördüm.Dünyanın en güzel şehri ünvanına sahip bir şehir bu kadar boktan bir yazıya konu olamazdı sonuçta dimi?

 Bunu değiştirmek için bir güncelleme yapmak lazımdı.Naaptık,atladık kaunastan 4 günlüğüne tallinn'e gittik hatunla.Bunda ecolines'in indirim yapmasının etkisi olmadı değil.Bunun dışında zaten hatunun 3 senedir kafasının etini yiyordum gidelim diye.Garip bir şekilde *eee gidelim* diyerek inatçılığından vazgeçti.Ayrica vize almamda yardımcı olan(davetiye mektubu) eski dostlarımdan Jaan'ı da ziyaret etmek istiyodum.

 Kaunastan tallinn'e yolculuk yaklaşık 9 saat civari sürmekte.Sadece ecolinesla gidebiliyosunuz.Ayrica her otobüs illaki Riga'da bir yarım saat durmakla beraber,ufak tefek duraklarda var(parnu,panevezys vs.).

  Ecolines'i beğendim.Otobüsün içinde kahve makinası(beleş),tuvalet,eğlence sistemi ve wifi mevcut.Bizim standartları aşmış bu arkadaşlar.

 *ben niye kaunastan geleyim,manyak mıyım lan?* diyenlerdenseniz(ki öylesiniz,kaunasta 4 tane tc vatandaşı yaşamakta sadece),thynin direk uçuşu var,olmadı ukrayna havayolları aktarmalı gayet ucuza gidiyor.Airbaltic istanbuldan uçmayı bırakınca thy fiyatları abarttı tahmin edilebileceği üzere.

 Açık konuşmak gerekirse bu şehri anlatmak inanılmaz zor olacak.Elimde 900 civari fotoğraf mevcut,kese kese 300'e indirebildim.Genelde gittiğim yerlerde çektiğim fotoğraf sayısının 100-300 arası olduğu gözönüne alınırsa,bu şehrin rekor kırdığı görülebilir.
  Baya uzun ve bol fotoğraflı bir yazı olacak baştan söyleyeyim.Gece hayatı dışında aklıma gelen herşeyi anlatmaya çalışıcam detaylı bir şekilde.Şimdiye kadar yazılmış en kapsamlı türkçe tallinn rehberi olabilir.

 Şimdi bu 4 gün boyunca ne mi yaptık?
Her gün 7-10 saat arası yürüyüp,gidilebilecek her yere gittik(%80i falan).Lakin hala birkaç yer kaldı gidemediğimiz.Hayvanat bahçesi ve yer altı tünelleri bunlardan birkaçı mesela.

 Tallinn'e geldikten sonra yapılması gereken ilk şey tallinn card almak.24/48/72 saatlik seçenekleri mevcut.Turizm bürolarından,otobüs garından ve havaalanından hemen alınabilir.72 saatlik alacaksınız tabi ki(40 euro).Alırken nereli olduğunuz soruluyor(istatistik tutuyorlar herhalde).
 Tallinn card alınca şehirle alakalı her türlü bilginin olduğu ufak bir kitapçık veriliyor(my precious diyerek saklayınız).Detaylı şehir haritasi,*tallinn guide by locals* haritası ve *tallinn dining* kitapçığını da beleşe cebe indirmeniz şiddetle önerilir.Turist bürosu inanılmaz yardımcı oluyor.
 Bu kartın trilyon tane avantajı mevcut.Şehirdeki her müzeye beleşe girebiliyorsunuz(1-2 tanesi hariç),toplu taşıma bedavaya geliyor -hoş bu önemli değil,kimse kontrol etmiyor zaten-,3 saatlik bedava bisiklet kiralama ve birkaç tur'da ücretsiz gelmekte.Bu turlar rehberli yürüyüş turları.Denenmesi gerek çünkü rehberler hikaye anlatıyorlar.Gidenler gayet ilginç ve eğlenceli demişti,bilemicem.Birkaç tane daha avantajı var hatırlamadığım.Websitesinden bakıverin.
 Bunun dışında,helsinki ve st.petersburg kartlarını da indirimli aliyosunuz.

Konaklama konusuna gelirsek;
 Biz airbnb'den ev ayırdık,günlüğü 50 euroya geldi,sahibinden de gayet memnun kaldık.Herşey mevcuttu içinde.
 İlla hostel istiyorum diyenler için the monk's bunk ve tallinn backpackersta kalınabilir.İlk gittiğimde 36 euro hostelde kalmıştım şahsen(biraz da aceleye gelmişti gerçi bu).

 Couchsurfing vs. gırla tahmin edilebileceği üzere.Günlük apartman daireleri de kiralanabiliyor.

İklim hakkında detaylı konuşmam mantıksız(4 gün kaldık sadece),lakin fantastik şeyler başımıza geldi tabi.
Baltık ülkelerinde ağustos *yaz ayı* klasmanına girmediği için,her an hayvan gibi yağmur yağabilir.Bu yağmur çok kısa sürse de,pastırmadan hallice olursunuz 10 saniyede.
 Yağmur dışında ciddi bir rüzgar mevcuttu liman bölgesinde zaman zaman.

Eğer ağustosta gidilecekse sonbahar kıyafetleri önerilir şahsen.15-20 derece arası oluyor hava.

Şahsi görüşüm mayıs sonu/haziran başı gibi gidilmesi yönünde.

 Dil konusuna gelirsek;
İngilizce problemi yok.Hatta türkçe konuşanlara da rastlamak mümkün tallinn üniversitesi türkçe bölümü sayesinde(evet lisans diploması veriyorlar,yamuldunuz dimi?).Hoş kendileri baya küçük bir azınlık ama havaalanında konuşan olduğunu biliyorum.
 Yaşlılar biraz daha kısıtlı olsa da,herkes çatır çatır ingilizce konuşuyor şehirde.En büyük sebebi tv'lerde estonca altyazı olması zannedersem.
 Dil konusunda zerre sıkıntı çekmediğim ender şehirlerden Tallinn.İskandinavya seviyesine ulaşmış diyebiliriz.

 Toplu taşıma hakkında konuşursak;
Şehir minicik(çük kadar yani) olduğundan dolayı,birkaç yer hariç toplu taşıma gerekmiyor,gerekse bile kimse bakmıyor kartı bastınız mı basmadınız mı diye.
 Tallinn card alınca verilen kitapçıkta toplu taşıma haritası mevcut.
Bunun dışında şehirde 2 tane otobüs terminali var.Autobussijaam denilen terminal şehirler/ülkelerarası otobüs terminaliyken,öbürü(bussijaam) şehir içi otobüslerin %90'ının son durağıdır ve yerin altındadır.

 Şehrin tarihini anlatmıcam çünkü önceki başlıkta zaten detaylı olarak anlatmıştım.Özet geçersek,tallinn 800 küsür yıllık bir şehir ve kale aynen günümüze kadar gelmiş.Arkeolojik buluntulara göre,şehirde yaşam 5000 küsür yıl önce başlamış.Tallinn tarihi boyunca almanlarla çok içli dışlı olduğu için,almanyada *reval* adıyla da bilinir(aynı klaipedanın almanca ismi de olması gibi).

 Hazırsak başlayalım;
Şehir haritası şu şekilde

 Tam ortası old town olmakta anlaşılacağı üzere.En hoşuma giden detaylardan bir tanesi old town çevresinin silme yeşillik/park vs. olması ve buralarda zaman zaman müzeler açılması(anlatıcaz sonra).

 Old town *toompea* ve *lower town* şeklinde ikiye ayrılmış durumda.Ana giriş Lower townda bulunan *viru* kapısı.
 Şöyle yani:


 Old town hakkında bilinmesi gereken en önemli şey insanların hala bu evlerde yaşıyor oluşu.Sabancı ailesine mensupsanız satın da alabilirsiniz tabi.

 Girişte hemen solda mcdonalds olması garip bir his vermedi değil.Yakışmamış diyelim.

Kapıdan geçtikten sonra yapılması gereken şey direk meydana doğru ilerlemek.Dümdüz gidiyosunuz.





 Meydandaki town hall(belediye binası diyelim) girilmesi gereken ilk müzelerden.Genel olarak şehrin tarihini anlatıyor.2004te 600.yılını kutladılar binanın.
  Şu şekilde kendisi:

  Müzenin içi:




  Rigadan tallinne gönderilen,*elçilik açalım panpa* konulu mektup:

 Mihail Gorbaçovun yazısı:

Napolyon:



 Borçla alakalı bir yazı.Anlamadım açıkçası.14.yüzyıldan kalma




 Gandinin yazısı:

 Town hall'da görülecek en ilginç kişiliklerden birisi *old toomas*.Şehrin muhafızı olarak kabul ediliyor kendisi.Ayrica rüzgar gülü işlevi de görmekte.
 Kendisi zamanında yaşamış gerçek bir kişilikmiş ayrıca.Söyleyeyim.


 Town hall'un tavan katına ve hemen yanındaki kuleye çıkabiliyor.


  Kule:



 Kuleye çıkmak yorucu bir iş baştan söyleyeyim,ama manzara değer.Manzara fotoğraflarına sonradan giricem.

 Town halldan sonra ara sokaklarda kaybolunabilir rahat rahat.Biz gezerken *wax museum*,yani balmumu müzesi bulduk.Tallinn card geçmiyor,giriş 8 euro.Isic cardlı veya AB öğrencilerine indirimli.

 Bakalım ne varmış:

  Yoda dedemiz:
  Star warstan watto:



 Bu elemanlar zamanında sirkte çalışmış,*ucube* diye nitelendirilen insanlar.Aralarında 4 gözlü,tek gözlü,boynuzlu vs. tipler mevcut.Gerçekten yaşamışlar.
 Bilmiyodum şahsen,şaşırdım görünce.
  Dünyanın en şişman adamı:

 Müzede süper bir oda mevcut.Tabi ki kaçırmadım:

 Müze 2 katlı.Zaman geçirmek isteyenler girebilir.Şahsen memnun kaldım.Sirkte çalışan elemanların hikayeleri baya ilginç.

 Müzeden sonra tallinn'in en eski cafesine gidilebilir(150 yıllık falan).Buradan el işi marzipan(badem ezmesi) yapılmakta.






 Estonyada da diğer baltık ülkeleri gibi marzipan yaygın.Güzel yaptıkları söylenebilir.Zannedilenin aksine bu cafe pahalı bir mekan değil.Turist dönemi bittiğinde yerliler doluşuyor.

 Ayrica lower townda avrupanın en eski eczanesi varmış ama gitmedik.Hatta olduğundan bile haberim yoktu valla.

 Bu cafe *marzipan museum* olarak geçmekte yalnız,söyleyeyim de.

Daha sonra Estonya tarih müzesine doğru yollanıyoruz.Mesafeler baya kısa bu arada.
 Eski bir Guildhall(türkçesini bilmiyorum) binasına kurulmuş bu müzenin içi değişik bir tasarıma sahip.

Müzede 11bin yıllık bir tarihten bahsediyor ama çok inanmadım şahsen(belki hakikaten öyledir).

Fotoğraflarla anlatayım:

  Estonyayı yöneten isveçli krallar:
 Yahudilerin özerkliğinin tanınması:










Eski paralar.Estonya da,finlandiya gibi *markka* kullanmış zamanında.




  Sovyet madalyaları:

 Sovyet paraları.Kız arkadaşımın büyükannesinde hala var bunlardan.40 yaş üstü herkes sahip bunlara doğu avrupada.



 Müzenin bir bölümü eski eşyalara ayrılmış.Ufak çaplı bir oyun oynayabiliyorsunuz.





 Tallinnde iki tane *history museum* mevcut.İlki old town'da,öbürü şehrin biraz dışında kalıyor.İlki estonya tarihine odaklanmışken,öbürü cumhuriyet tarihi odaklı.Bu gezdiğimiz estonya tarihiyle alakalıydı.

 Bu müzeden sonra old townda gidilebilecek çok fazla yer yok açıkçası.Tallinnle alakalı bir müze var ama kapalıydı biz gittiğimizde.El yapımı eşyaların gösterildiği müze,fotoğrafçılık vs vs. antin kuntin müzeler mevcut.

 Biz St.Olaf kilisesine doğru yollandık.Tallinnin her tarafından görülebilecek olan bu kilise,800 yıllık.Kulesinden süper manzaralar yakalanabilir.
 Kilise şöyle:


 Dışarıdan fotoğrafını çekmemişim garip bir şekilde,googledan çaldım bunu.

Kilisenin asıl olayı kuleye çıkınca görülen manzara.Lakin 130 metre çıkacaksınız,ciddi şekilde öldürür adamı.
 Manzara fotoğraflarını daha sonra koyucam.

St.Olaf'tan sonra şehir duvarlarına ve kulelere gidilebilir.Kulelerin bazılarına girilebiliyor.

 Biz Epping Tower'a gittik.Kendisini bulmamız tamamen rastlantı sonucu oldu.
Epping tower'ın olayı en tepedeki mancınık(oha) ve giriş katında deneyebileceğiniz silah ve zırhlar.

 Bunu duyunca kaçırmadım tabi:









 Eşek ölüsü gibi ağır o zırhlar yalnız,söyleyeyim de.

 Mancınık:

 Sadece kıçını alabildim,oda ufak olduğu için sığmadı bütün fotoğraf.
Kulede birkaç tane kat var ve her katta ortaçağ zırh ve silahlarının nasıl yapıldığı anlatılıyor.

 Mesela zincir zırh:

  Eğlencelik bir mekan burası da.

Değişik bir şekilde,tallinnde hakikaten ortaçağ zırhlarını ve silahlarını yapan dükkanlar var.Şaka gibi.

Epping Tower'dan sonra Maiden tower(yani kız kulesi)'a doğru yollandık.

 Burası 800 yıllık restore edilmiş bir kule.Şu an 3 katlı bir restoran olarak hizmet vermekte.
Restoranın özelliğini şöyle anlatayım:


  Şu masalarda yemek yeniliyor.Biraz ufak gerçi.Manzara *efsane* seviyesinde.

Çalışan garsonlar gayet tatlı hatunlar olup,hayatımda yediğim en güzel köfte+patates kızartması kombinasyonlarından birini yapıyorlar.Çocuk menüsünden alıcaksınız yalnız.

 Kule şöyle:

 Kuleye giriş ücreti 2 euro.Alt katta eski şişelerin sergilendiği bir müzemsi mekan mevcut.



 Restoranın bir diğer güzelliği ödenilen giriş ücretine göre indirim yapması.Basitçe konuşursak,2 euro az ödüyosunuz restorana.Tallinn cardla girince böyle birşey olamıyor tabi.

 Restoranın her katında ayrı bir atraksiyon mevcut:



  Buradan sonra *kiek in de kök* adlı kule ve yer altı tünellerine gitmemiz lazımdı,lakin geç kaldık,tünelleri kapatıp gitmişler.Bir dahaki sefere dedik.Lakin fotoğraflardan baya ilginç görünmekte.Tünellerde rehber eşliğinde gezmek daha faydalı olacaktır büyük ihtimal.

 Bundan sonraki durak *fat margaret tower* ve içindeki denizcilik müzesi.
Denizcilikle bir alakanız yoksa burası hakikaten çok ilginç bir müze değil.Şahsen ben bile sıkıldım bir süre sonra.
 Ayrica fat margaret tower(500 yıllık) şehre giriş kapılarından bir tanesi.Adı neden fat margaret o kısım bilinmiyor işte.
 Eğer deniz yolu ile gelmişseniz,şehre buradan giriliyor.Zaten yapılmasının amaçlarından birisi deniz yoluyla gelenlere şekil yapmak.

 Kule şöyle:

 Giriş:

  Müze fotoğrafları:
 Diyor ki:
*Deniz kıtaları ayırır ama ulusları birleştirir*

 İkinci dünya savaşında finlandiya filosunda görev yapmış estonlar için yapılmış bir anıt:
 Yani:
*Kuzeyde,yani estonyanın coğrafi olarak bulunduğu yerde,'deniz' yüzyıllardır 'yaşam' ve 'hayatta kalmak'la  eş anlamlı olmuştur.*

  Daha önce yazdığımız gibi(önceki tallinn yazımıza bakıyoruz),Arap gezgin Al-Idrisi tallinn'i *keşfeden* kişi.

 Şaka bir yana,denizci düğümlerini hiç bilmem.Nasıl denizciysek anlamadık.

 Sovyetlerden kalma sertifikalardan:





 Tallinnde 2 tane denizcilik müzesi bulunmakta.Bu ilki,öbürü ise şehrin az dışında olan *seafront harbor*.Daha sonra değinicez kendisine.

 Bu müzenin en tepesinde cafe bulunmakta.Lakin cafede şu fotoğrafa rastlıyoruz:

 Taş duvarlarda böyle türkiyeyle alakalı onlarca fotoğraf mevcut.Alakasını anlayamadık.Menüde türk yemeği falanda yoktu.

 Lower town bu kadar.Daha önce dediğim gibi,trilyon tane gezilecek ufak tefek yerler(müzeler,sanat galerileri vs.) mevcut.1 hafta falan kalınması lazım onlar için.

 Genel fotoğraflarla bu kısmı bitiriyoruz:



  Bir tallinn efsanesi Olde hansa:


























 Burası müzelerden birisiydi ama giremedik:





 Lower townda *harju street*'i bulup,şehre çıkılabilir.Bu sokağın özelliği açık hava pazarı olması:


Ayrica tarihi bir sokakmış.Pazar öğleden sonra kapanıyor yalnız.

Bu sokağın hemen çıkışında solda bir kilise ve sağda bağımsızlık anıtı bulunmakta.


 Arkada St.Olaf kilisesi görülüyor.

 1918'de kazanılan bağımsızlığa ithafen yapılmış bu anıt.Gece ışıklı ışıklı fantastik bir görüntü oluşturuyor kendisi.

 Şehirde gezilecek en önemli müze *occupation museum*,yani işgal müzesi.Burayı anlatırken küfür edebilirim,affedilsin bir zahmet.
Şahsen sevdim,gayette ilginç geldi burası.İşgalden kasıtları sovyet işgali tabi.

 Müzeyi dışarıdaki taştan yapılmış bavullar sayesinde tanıyabilirsiniz.Dışarıdan ingilizcesi yazmıyor çünkü.
Şöyle:


İçeride sovyetlerin Estonyada(ve genel olarak baltık ülkelerinde) yaptığı bütün o.ç'likleri,ibnelikleri ve şerefsizlikleri göreceksiniz.Her baltık ülkesinde bu müzelerden mevcut.Sovyetler zamanında yaşamış,başlarından trilyonlarca şey geçmiş insanların filmleri mevcut(ingilizce altyazı var).Özellikle yazıların okunması gerek.

 Bunun dışında,*forest brothers* denilen direnişçilerin hikayeleri de anlatılıyor.Bu direnişçiler 3 baltık ülkesinde de aynı isme sahip.

Ayrica bu müze neden estonyanın şu an iskandinavya seviyesinde olmadığının nedenlerini anlamanıza yardımcı olacaktır.

 Fotoğraflar kendini anlatsın:

  Baş orospu çocuğu:

 Resmini çekmedim,yazıyı okumanız kafi.80lerde finlandiyaya gidip,sosis çeşitlerini görünce dumur olan bir çifti anlatıyor.Birden fazla sosis çeşidinin satıldığına inanmıyorlarmış.

 Estonyada yaşayan bir rus bu.Diyor ki:
*Burası daha güzel ve geri dönmek istemiyorum.Burada yaşıyorum ve buraya ait olduğumu düşünüyorum,Estonyaya bağlıyım.Rusça konuşulmasına rağmen,rusya benim vatanım değil.



  Estonyaya sovyetlerden göç ettirilen rus sayısı.Evet 1.5 milyonluk ülkeye yarım milyon rus yollanmış.

 Sovyetler döneminden kalma bir su makinesi.2 kopek(kuruş diyelim) normal su,3 kopek aromalı su.Sular bu arada gazlı veriliyormuş.
 Baltık ülkelerinde hala aromalı gazlı suların satılmasının asıl sebebi budur.

 Estonyanın efsanevi cumhurbaşkanı Lennart Meri'nin 1994te Rus askerleri ülkeyi terkederken söyledikleri(ilk cümleyi çeviremedim):
 *10 yıllarca süren işgal estonya nüfusunun %10una mal olmuştur.Eğer bunu büyük devletlere oranlarsanız,yarım milyon fin,8 milyon alman ve 25 milyon amerikalı eder.*

 Eski telefon kulübelerinden bir tanesi.2000'li yılların başına kadar kullanılıyormuş hala.



  Siberya hakkında:
*Buraya yaşamaya değil,ölmek için gönderildik.*

 Propaganda:

 İşte bu garip,Osman marka tütün nedir abicim?
  Leonid Brejnev:


 Çevireyim yazanı:
 *1967de estonya sovyet sosyalist cumhuriyeti delegelerine sunulan lenin heykeli.İşgal sırasında komunizme ve lenin'in ideallerine gerçekten inananlar vardı.*

Müzede estonlar dışında,estonyada yaşayan almanlar,finler,letonlar ve yahudiler için özel alanlar mevcut. 

 Müzenin alt katında ise sovyetlere yaranmak için ülkesine ihanet eden eston politikacıların heykelleri mevcut.

Müzede öğrenilen en ilginç şey şu oldu.İkinci dünya savaşından sonra estonyaya *bize katılın* diyen(çok nazik(!) bir şekilde tabi) stalin,estonyanın cevabını beklemeden siberyaya yollanacak kişilerin listesini hazırlamıştı bile.

  Kurucusu:

 Bu müzeyi özellikle *ayyh komünizm süper,sovyetler mükemmel* diyen tatlısu komünistlerinin gezmesi gerek.

 Bu müzeden sonra biraz şehir dışına çıkıyoruz ve Kadriorg sarayı ve parkına gidiyoruz.
Buraya bisikletle de gayet rahat gidilebiliyor.Devasa büyüklükte olan bu parkta Rus Çarı 2.Peter'in yaptırdığı Saray ve Estonya cumhurbaşkanının rezidansı mevcut.Hatta rezidans sarayın hemen arkasında.

 Parkla başlayalım:







Saray:



 Sarayın için diğer rus saraylarında(bkz. st.petersburg) olduğu gibi gayet görkemli.

 Çar 2.Peter:
Zannedersem kendisi en çok sevilen rus çarı.











 Neptün heykeli:


 Kadriorgda irili ufaklı birkaç müze daha var ama hiç uğraşamadım çünkü ilgi alanım değildi.Kumu sanat müzesiyle ilgileniyordum ama zamanımız kalmamıştı.

 Sarayın hemen arkasında dediğim gibi Cumhurbaşkanının rezidansı mevcut:



 Bu çevrede cumhurbaşkanını görmeniz olasılık dahilinde(yerlilerin dediklerine göre).Lakin biz gittiğimizde ülkenin en büyük skandallarından birisi patladığı için,biz göremedik.
 Cumhurbaşkanının karısı genç bir elemanla öpüşürken görüntülenmiş.

Şu anki Estonya cumhurbaşkanı Toomas Hendrik Ilves değişik birisi.1950lerde stockholmde doğan Toomas(ebeveynleri sovyetlerden kaçan estonlardan) daha sonra ABD'ye yerleşip Columbia üniversitesinden mezun olmuş.
 İngilizce,almanca,letonca ve ispanyolcayı anadili seviyesinde konuşmakta.Bazı *one minute* diyen,*tercüman mı arıyoruz* diyen cumhurbaşkanlarına duyurulur.
 Sürekli papyon taktığı için dalga geçilir genelde.
Kendisini konserlerde alelade vatandaş olarak görebilmeniz mümkün.Hatta facebookta fotoğrafı bile var.

 Kadriorgdan sonra şehir dışında biraz daha çıkıp TV kulesine doğru yollanıyoruz.
Benzer tv kulelerinden vilnius ve rigada da mevcut.Sovyetlerle yakından alakalı bu kuleler.
 Şöyle:
 Tv kulesine gittiğimiz gün estonyanın bağımsızlık gününe denk gelmişti(bala bak sen).Sonuç olarak tv kulesinin civarinda ordu çadırlar kurmuş,millete silah vs. denettiriyordu.Bando da cabası tabi.
 Estonya şu an 2 tane bağımsızlık günü kutlamakta.Bir tanesi 1918'de(bolşevik ihtilalindeki karışıklıktan faydalanarak),öbürü de sovyetler yıkıldıktan sonra kutlanıyor.Bağımsızlığın geri gelmesi diyelim biz buna.







 Bandoyu çok dinleyemedim,hatun *yaaa bizde de aynısı var* diye vıdı vıdı ettiğinden dolayı.

Tallinn tv kulesinin diğer kulelerden farkı tallinn'in helsinkiye yakınlığı sayesinde fin kanallarını da çekmesi ve bağımsızlık hareketine dolaylı yoldan büyük katkılarda bulunması diyebiliriz.

 Gittiğimiz zaman tv kulesinin önünde 100 kişilik sıra falan vardı,lakin tallinn card sayesinde hem beleşe bindik,hemde öncelikli.Sıra beklemedik.

 Tepede adamlar bilimkurgu filmlerinden fırlama bir mekan oluşturmuş.


 Aletler dokunmatık,oturduğunuzda otomatik olarak yaklaşiyor ve 3 dilli(estonca,rusça,ingilizce).Genelde çocuklar için dizayn edilmiş ama ilginç şeyler bulmak mümkün.

 Yerde kulenin hangi şehirlere ne kadar uzak olduğu yazıyor.İstanbul yok(özellikle baktım).


 Dünyanın en güzel iki şehrinin bu kadar yakın olması süper tabi dimi?

 Kuleden güzel manzara fotoğrafları çıkabiliyor.Bir baltık ülkesi klasiği olarak paso yeşillik.



  Başkada bir olayı yok burasının açıkçası.En tepede restoran mevcut ve kulenin dışına da çıkabiliyorsunuz.Deli gibi rüzgar olduğunu söylememe gerek yok zannedersem?(palto veriliyor)

 Sonraki durak *Seafront harbor*,yani ikinci denizcilik müzesi diyebileceğimiz bir mekan.
Burası tallinn'in batısında yer alan eski bir sovyet hangarı.Adamlar içine bir tane denizaltı(oha) yerleştirip,dışarıya da irili ufaklı 5-10 tane gemi atmışlar.Bu gemilerin arasında buz kıran da mevcut(gezilebiliyor).

 Bu mekanın hemen yanında fantastik bir hapishane var.Eskiden hapishaneymiş,şimdi alternatif partiler için kullanılıyor(Patarei prison and sea fortress).

 Biz geri dönelim asıl mekana.
Seafront harbor'a girişte 12 euro veriyorsunuz,tallinn card'a tabi ki beleş.Burası maritime museumdan biraz daha ilginç diyebiliriz.En azından gerçek gemi var arkadaşım.

 Basitçe,hangara giriyorsunuz diyebiliriz.Genel fotoğraflar vereyim:


  İlk üretilen hovercraftlardan:
 Denizaltı:
 Açıkçası hangarda benim ilgimi çeken duvarlardaki karikatürlerdi(heralde karikatür deniyor).


 Denizaltına giriyoruz:


Hani çokta ilgimi çekmedi,zaten seattle'da girmiştim.Bu daha da dar,kafa direk çarpıyor tepelere falan.

 Müzenin hemen dışında içine girebileceğiniz sovyetlerden kalan bir buzkıran mevcut.


 Bu geminin özelliği içerisindeki mutfağın hala çalışması ve belli bir ücret karşılığı mürettebat yemeği yiyebiliyor olmanız.Beni çok açmadı açıkçası.

 Gemiden güzel bir manzara çekiverdim ve duygulandım:

 Şu gemiyle baltık cruiseları yapmışlığım vardır.Boktan bir italyan firması için,güzelim celebrity'i bırakan kafama sıçıyım diye düşündükten sonra,geminin içine girdik.Her işte bir hayır vardır dicez tabi.

 Adamlar bütün odaları,eşyalarına kadar aynen korumuş.



Biz gittiğimizde makina dairesini tamir ediyorlardı.Garipti valla.

 Seafront harbor hakikaten bu kadar.2 saat falan harcanıyor burada rahat rahat.Buradaki tek sıkıntı dönüş çünkü yakınlarda otobüs durağı yok.Bisikletle gelmeniz tavsiye olunur.

 Buradan sonra Cumhuriyet tarihinin anlatıldığı müzeye gidilebilir.Tv kulesinin oralarda burası.Otobüsle giderken yol üstünde direk.

 Bu müze aslında eski bir kale(kale diyolar ama bana villa gibi geldi valla).Şöyle:
 Burası da tabi ki tallinn card'a beleş.Girişteki 70 yaşında teyzenin çoğu amerikalıdan daha iyi ingilizce konuştuğuna yemin edebilirim.

Bu müzede genelde göreceğiniz şey *occupation* müzesindeki gibi sovyetler olacak.Öbüründen farkı bu müzenin nazileride içermesi.


 Has O.Ç'lerden:
  Tercümeye gerek yok zannedersem:
  Son rus çarı 2.Nikolay ve karısı:
  Baltık yolu,daha önce anlatmıştık:



  Vatandaşlar *demokratik*(!) ortamda oylarını kullanmakta:

  Propaganda:


 Lenin:







 ABD'deki estonlar:



 Riigikogu(meclis):
Şimdiki hali de tamamen aynı.

 Süper demokratik seçimler:


  Çevirmeye lüzum yok dimi?

 Bu karikatür new york timesta yayınlanmış.Okuyamayanlar için en öndeki eleman Stalin,en arkadaki eleman sovyet ordusu ve ortadaki 3 çocuk baltık ülkeleri.

 Nazi subayı ve askerleri sovyet askerleriyle muhabbet ederken.Polonyanın işgalinden hemen sonra çekilmiş.
Kankalar canım.

 Ülkemizdeki tatlısu komünistlerinin görmesi gereken müzelerden diğeri de bu.

 Bu müzeden sonra tallinn'in en sevdiğim bölgesine,yani Toompea'ya(upper town) gidiyoruz.
Toompea'nın alttan görünüşü:



 Aslında burasına tepe diyorlar ama çokta tepe sayılmaz(güzel manzaralar çıkıyor o ayrı).Tallinn'in ilk kurulduğu bölge burası.

 Şu an bünyesinde başbakanın ofisi,meclis ve büyükelçilikler mevcut.Ayrica Meclisin tam karşısında estonların gıcık olduğu bir ortodoks kilisesi de var.

 Şöyle anlatalım:


  Alexander nevsky katedrali.Bakımda olduğu için kötü çıktı bu.100 yıllık bir katedral.Zamanında yıkmaya çalışıp becerememişler(para yokmuş 1920lerde),bağımsız olunca turistik mekan haline dönmüş.Estonlar ciddi gıcıktır buraya o ayrı.



 Kapılardan bir tanesi:
 

 Meclis(riigikogu):
Görüldüğü üzere koruma,polis vs. bulunmamakta.Hiç bizden ders almamışlar.



 Başbakanın ofisi:
Burda da aynı şekilde polis falan yoktu.



 Burasını şans eseri buldum.Yunan restoranı(tallinnde tek).Deneyemedik ama.Bir dahaki sefere diyoruz.



 Toompeadan bir daire almak isterdim şahsen.Lotoyu tutturmak lazım bunun için tabi ki.

Buradan nefis manzara fotoğrafları çıkıyor.Asıl olayı o zaten.O fotoğrafları sonra koyucam.

 Toompea'ya girerken hoş bir sürprizle karşılaştık.Parkların birisini kapatıp,açık hava *çiçek* müzesine(böyle geçiyor herhalde) çevirmişler belli bir süre.*lille festival* olarak geçiyordu.
 Lakin sadece çiçek yoktu burada.











 Çok ucube vardı çok.İyiki bizimkiler görmemiş.

 Güzeldi baya,gelecek sene yakalarsanız kaçırmayın.

Son duraklardan bir tanesine gidiyoruz.

 Tallinn açık hava müzesi şehrin 3 km. dışında *rocca al mare* denilen bölgede yer alıyor.Hemen güneyinde hayvanat bahçesi ve estonyanın en büyük alışveriş merkezi mevcut.
 Hatta rocca al mare tamamen açık hava müzesinden oluşmakta diyebiliriz.Estonyanın dört bir tarafından getirilen evlerle köy oluşturmuş adamlar.
 İstenirse bisiklet dışında at kiralanıp gezilebilir.Tallinn card'a beleş.

  Giriş:

 Burada aynı zamanda hediyelik eşya,geleneksel kıyafetler falanda satılmakta.



 Harita şu şekilde:

 Görüldüğü üzere çok büyük değil.Direk helsinkideki seurasaarinin kopyası diyebiliriz.Arada sincaplar falan geliyor,yemek verilebilir.İçinde restoranı falanda mevcut.























 Burası bizim hatunu açmadı tabi.Paso *yaa aynısı litvanyada da var,kopya işte* diyip durdu kız.Litvanyada bunun yaklaşık 20 katı büyüklükte bir yer olduğunu sonradan öğrendim tabi(yazılacak orası da,daha sonra).Kız haklıymış abicim.

 Aslında kilise fotoğraflarını teker teker koymak istiyordum ama çok ilgi alanıma girmediği için,toptan koyucam direk.Zaten çok gezmedik kiliseleri.









 Burası bağımsızlık anıtının hemen karşısında:



 Tallinn'e hayran olunmasının en önemli sebeplerinden birisi manzara.Şehirdeki *old town* ve *new town* karışımı göze çok hoş gelmekte.Bizim hatun *modern binalar eski şehri bozmuş* dese de,kendisine *istanbul* örneğini verince sustu. 
 Sürüyle farklı açıdan manzara fotoğrafları çekebilirsiniz.Payıma düşeni aldım:



















  En güzel manzara fotoğrafı çekebileceğinizi iki yer toompea ve St.Olaf'ın en tepesi.Town halldan da güzel kareler çıkıyor aslında.

 Böylece asıl turistik mekanları bitiriyoruz(eksikler de olsa).

Tahmin edilebileceği üzere tallinn sadece eski şehirden oluşmuyor.Özellikle *Kalamaja* adlı bölge. son yıllarda gayet turistik hale gelmiş(sanatçılar,hippiler vs.).Seafront harbor Kalamaja bölgesinde.

 Burada 100-200 yıllık içinde hala oturulan tahta evler bulunabilir.Bizim kaldığımız evde bunlara benzer lakin restore edilmiş bir yerdi.







 Açık konuşmak gerekirse,tallinn'in *maslak* tarzı bir bölgesi var,o bölge hariç şehrin tamamına yakını bu şekilde diyebiliriz.
 Kalamajanın en güzel özelliği kıyıda köşede kalmış fantastik cafeler bulunabilmesi.

 Şehre geri dönersek.

Opera binası:


 Fotoğraftakinden çok daha büyük,hepsini alamadım.

Sovyetlerden kalma kütüphane:

  Stalin yaptırmış tabi ki.

 Tiyatro:


 Daha önce bahsettiğim baltık yolunun 25.yıldönümüyle alakalı:


Ortaya karışık vereyim:

 Yetkili abi burada *burası yaya yolu kardeş* demeye çalışmış:



 Çok ayıp,%99'u müslüman bir ülk... Pardon hatlar karıştı.
Bunun benzeri tartu şehir meydanı ve palangada da mevcut.

 Fantastik mimari örneklerinden:




  Tallinn aşağı yukarı bu kadar.Hoş %80ini falan anca gezmişizdir diyebilirim.Kiek in de kök,viru oteli ve hayvanat bahçesi kaçırdıklarımızdan en önemlileri.Diğerleri şehrin dışındaydı.

 Viru oteli ayrı bir öneme sahip(şehrin tam merkezinde).Burası sovyetlerin yaptırdığı bir otel olmasının dışında,23.katındaki kgb dinleme ofisine turla katılabilirsiniz.Önceden rezervasyon yapma şartı var tabi.9 euro.İlginç.

 Gezilecek yerler bittiğine göre,restoranları anlatabilirim.

 *Estonya mutfağı* diye birşey yok ne yazık ki(çok kastım ama valla billa yok),ama geleneksel estonya mutfağının modernize edilmiş hali restoranlarda bulunabilir.Yeni bir mutfak yaratmakla meşguller şu an.
 Tallinnde her çeşit restoranı bulmak mümkün olmakla beraber,bunların hepsinin en azından *vasatın üstü* lezzete sahip olduğunu söyleyebiliriz(jaan söyledi bunu aslında).Bu restoranların bir kısmı da old town'da yer almakta.
 Restoran ve cafelerin aşağı yukarı hepsinde ingilizce seçeneği yer alıyor.Çoğunda ayrıca fince ve rusça bulmakta mümkün.

 Ben tecrübe ettiklerimi yazıcam.Genelde yediğim yemeklerin fotoğraflarını çekmem(değişik olmadığı sürece,ruh halime göre değişir gerçi),ona göre çok birşey beklemeyin.
Başlayalım:

 -Drakon:Burası town hall'da ki bir restoran.Herşey 15.yüzyıla uygun.Menüde sadece geyik eti poğaçası,geyik eti çorbası ve ballı bira mevcut.
 fiyatlar 2-3 euro civari.Fantastik bir mekan.






 Servis yapan hatunun *burada herşey 15.yüzyıla uygun,menü falan yok,elektrikte yok* diye sürüyle kişiyi azarladığını duymuşluğum var.
 Biz çorba içtik,güzeldi valla.Anlaşılacağı üzere burasının websitesi yok.

 -Olde Hansa:Tallinn efsanelerinden.Ortaçağ restoranı furyasını başlatan ilk mekan.
 Websitesi:http://www.oldehansa.org/

 Burası 4 katlı bir restoran(heralde 4tü,emin değilim),özellikle geceleri inanılmaz güzel oluyor.Fiyatlar lüks restoran seviyesinde lakin bize göre lezzet bulmak hakikaten zor.Ha köftenin yanında reçel yerim derseniz problem değil.
 Ben 2 kere gittim ve kendime göre birşeyler bulamadım.Ballı birası efsanedir ama.
Gündüz ve gece gidilmesi gerek.Kendi ürünlerini sattıkları bir mağazaları da mevcut.
Buraya gitmezseniz tallinn'e gitmiş sayılmazsınız.Dünyada atmosferi en fantastik olan mekanlardan.
 Her akşam 8,8.30 civari kılıç savaşı da oluyor.

 -Georgian tavern:Burası adı üstünde gürcistan mutfağı.İçinde bize ait güzel şeyler mevcut.


  En çok şaşırdığım şey *gürcistan limonatası* adlı birşey içmemiz oldu.Kadınlara ve erkeklere farklı aromada veriyorlar.Mantının fiyatı taneyle ve pideye ekstra ücret ödeniyor.
 Baltık ülkelerinin gürcistanla çok yakın ilişkileri olduğunu daha önce yazmıştık dimi?

-Cafe Reval:Burası aslında 12 tane ayrı cafenin aynı ad altında birleştirilmesiyle oluşmuş cafe zinciri.İsmi tallinn'in almancası.
 Biz lower towndaki şubesine gittik.Fiyatlar uygun,kahvaltı için gayet güzel bir mekan.Tavuklu-pesto soslu krebini tavsiye ederim.
 Garip bir şekilde menülerinde limoncello mevcut.Şaşırtıcı.
Websitesi:http://www.revalcafe.ee/en

 -Must Puudel:Burasının dizaynı çok fantastik.Az biraz sovyet,az buz tallinn.Menü kısa,kahveler güzel,garsonlar gayet şeker(şehir genelinde bu böyle gerçi) ve fiyatlar ucuz.
 Gece dj falan çıkıyormuş ama gitmedik.

 -Damak kebap:Ahanda kebapçı.Burasını merak etmemim sebebi sürüyle sitede *yaa çok güzel yapıyo bunlar* şeklinde sürüyle yorum okumamdı.
 Sonuç hüsran tabi(avrupadaki çoğu yer gibi).Gidip boşuna zamanınızı harcamayın derim.
Biz yemek yerken yandaki elemanların *yaa burda ehliyet almak çok zor* muhabbeti yapmaları fantastikti.Kurallara uymak zor dimi canım benim?

 Gittiklerimiz bu kadardı açıkçası.Hoş şehirde hint restoranından tut,özbekistana,afrikaya kadar sürüyle yer var.

 Restoran/cafe konusunda şehrin yerlisi Jaan'ın dediğini aynen aktarıyorum:
*Ya kafana göre rastgele bir yere git,memnun kalmama olasılığın yok*.

Bu konuda en önemli dostunuz *tallinn free map by locals* ve *tallinn dining guide* olacak.Orada yazanlara harfiyen uyun işte.

 Alışveriş konusuna gelirsek:

Old town kısmında trilyon tane mağaza göreceksiniz.Eğer amaç basit magnet vs. ise,buralarda takılmak problem yaratmıyor lakin diğer hediyelik eşyalar pahalıya gelebilir buralarda.Kehribar almak istiyosanız tallinn/helsinki fiyat açısından uygun değil.Kıçınızı kaldırıp litvanyaya gidiverin.Asıl ustalar orada.
 Birkaç tane alışveriş merkezi var ayrıca.Bize göre ufak ölçekli ama işinizi görür.
 Şehirde pazar mevcut(telliskivi caddesi).Pazarın hemen dibinde ise Telliskivi creative city adı verilen bir oluşum var.Burada her türlü el yapımı malzeme ucuza bulunabilir.
 Bizi çok sarmamıştı gerçi ama gezilebilir.
Giysi vs. fiyatlarına bakmayın bile.Herşey direk ithal.
 Euroya geçtiler birkaç sene önce.İsteyen anı olsun diye eski para birimleri olan kron'dan alabilir.
İçki baya ucuz,hatta helsinki civarında yaşayan finlerin kutsal şehridir Tallinn.Palet palet alan görmüşlüğüm var.
 Eğer yerli içki takılmak istiyorsanız almanız gereken tek şey *vann tallinn* adlı baileys tarzı likördür.
  Kendisinin farklı çeşitleri olsa da,şöyle birşey:

 Hani *lan bu baileys tarzı,kafaya dikerim* derseniz,çok ciddi adamı çarpar,alkol oranı yüksek baya.Adam gibi için.

 Bitirmeden ufak bir şey daha ekleyeyim.Old town'da her sokağın girişinde ufak bir plaket tarzı birşey mevcut.Bu plakette o sokaktaki binaların ne olduğu,ne için kullanıldığı,hangi yılda yapıldığı vs. gibi bilgiler mevcut.İlginç bir detay.

 Tallinn bu kadar.Şahsi düşüncem 1 hafta civari kalınması şeklinde.Hem 1 gün tartu'ya da ayrılmış olur bu şekilde.Bir kez daha gelmem büyük olasılık.

 Benzer bir rehberi vilnius ve kaunas için yapmayı düşünmüyor da değilim.Bu rehberin popülaritesine ve aldığı hitlere göre değişir.

 Unutmadan(bu kısım erkekler için),evet hatunlar çok güzel.Sırf bu sebepten dolayı ilk defa avrupaya gidecek olanlar ve erasmusluların gelmesi önerilmez.Polonyada,çek cumhuriyetinde falan pratik yapmanız önerilir.Hatun kısmısı yurdum erkeğinin tacizinden bıkmış durumda(hoş italyanlar içinde aynı muhabbet var).
 Açık konuşmam gerekirse ilk geldiğimde mal mal baktığımı gayet net hatırlıyorum(sene 2010 falandı),daha sonra bünye gemidir,litvanyadır vs. derken alışıyor.

 Tabi ki an itibariyle Estonya firmalarından gelecek iş tekliflerine açığım.Çekinmeyin yani.

 Özlü sözlerimden biriyle bitiricem:
*Şüphesiz ki Tallinn dünyanın en güzel şehridir*.





2 yorum:

  1. bir dahaki sefere akıllı ol ve tallinne yalnız ol:) sen anladın onu!!!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ziyaret ettiğim şehirlere tabiri caizse *hatun kaldırmak* için gitmiyorum.

      Sil