28 Kasım 2016 Pazartesi

İngilizcenin yararları

 Şöyle diyim,bu aralar yapıcak çok bişey yok.Christmas ayağına ayvalığa geldim,2 ocakta tekrar dönücem.
 Bilindiği üzere ülkemizde ingilizce çok ciddi bir sorun.Maşallah herkes *derdini* anlatacak kadar konuşuyor(cem yılmazın tespitleri efsanedir ve doğrudur).Azımsanamayacak bir çoğunluk ise *bilmiyorum,eksikliğini hissetmiyorum* kafasında.2016da var böyle birşey,şaka gibi.
 Sıkıntı şu ki,Türkiyenin mükemmel eğitim sistemi sağolsun,*mr and mrs.brown* dışında birşey öğretmiyor,tatil beldelerinde öğrenenlerse *do you sex*'ten öteye zor çıkıyor.Neyse ki istanbulda zorunlu ingilizce konuşulan bir cafe mevcut,googledan bakıverin haberlere de çıktı.

 Aslında basit bir temel,altyazılı izlenen diziler vs sağolsun,artık öğrenmek çok zor değil de,ülkede adam gibi yabancı olmadığı için millet pratik yapamıyor -ki internet sağolsun o da kolay-.

 Şahsen ben çocukken bilgisayar oyunlarıyla başlayıp(böyle bol diyaloglusundan),kıbrısta wow oynarken milletle konuşarak cayır cayır öğrenmiştim.

 Bazı yararlarını yazayım ingilizcenin;
-Spesifik bölgeler hariç,bütün dünyayı açar size.Spesifik bölgeler:Eski sovyet ülkeleri(ab'ye girenler hariç),latin amerika,Çin.
-Kalifiye iseniz,trilyon ülkede sadece ingilizceyle iş bulma şansınız olur ki buna anadili ingilizce olmayan ülkelerde dahil.
-Turist olarak biryerlere gidildiğinde tam olarak gezmenin tadı alınır.
-Bilimsel makeleler olsun,genel kültür vs. olsun aşağı yukarı herşey ingilizce yazılır.*nooluyo hacı* demezsiniz.
 Bilimsel makaleden kastım papaz eriğini imam eriğine çeviren makinenin nasıl çalıştığı değil yalnız,yanlış anlaşılmasın.

 Şöyle ki,öğrenilen her dil ile dünyanın kapıları biraz daha açılır.Zaten an itibariyle elin isviçrelisi okulu bitirene kadar 3 dil öğrendiği için,bizim ingilizcemiz biraz cahil işi kalıyor ne yazık ki.

 Öğrenelim,akıcı öğrenelim,bakış açımız değişsin,hadi bakalım.

Başımızdaki *bağzı* kişiler gibi *hello how are you*'dan öteye geçebilelim.

 

15 Ekim 2016 Cumartesi

New Orleans-Louisiana

 İsterdim ki bu yazı diğerlerinden farklı olacak.Valla olmayacak.
Ha şehir baya farklı o ayrı.

 Şimdi olay basit.Ben freedomdan 2sinde çıktım,lakin sonraki gideceğim gemi(carnival triumph) 6sında geliyo limana.E böyle olunca 4 günlük ufak bir tatil çıktı bana.

 Şirket nasıl birşeyse,kalmak istediğin hotellerin listesini yolla dedi(maksimum günlük 100 dolar ama,çakala yatmayın),bildiğin otel seçtim lan.Adamların sülalesi raad.
 Bastım eski bir fransız evini.Eskiden kastım 1920ler falan.Amerika lan burası,eski tabirinizi değiştirin bir kere.En en eski yer 1700lerden kalma falandır.Biz TC vatandaşları olarak sümüğümüzü bile fırlatmıyoruz bu tür yerlere anlayacağınız üzere.

 Lakin burayı beğendim ya.Hoş namını duymuştum *caz,tarihi* falan filan diye de,ben standart bi amerikan şehrinin(ruhsuz olanından) 1 2 tarihi(!) binalı ve baya reklam yapılmış halini bekliyodum.Bildiğin köşeye yatırdı adamlar.

 Seattle ve San Franciscoyla beraber ruhu olan nadide ABD şehirleri arasına katıyorum New Orleans'ı.Yaşarım burda ya.

 Yerlileri süper tatlı insanlar,tek sorun güneyli aksanı.HİÇBİRŞEY anlamıyorum ya konuşurken.Bildiğin özgüvenim sarsıldı ki,irlanda olsun,hintli olsun,iğrenç (d)ingiliz olsun aksanları anlarım.

 Ha bu arada Orlando-New Orleans arası uçağa verdiğim bagaj açılıp incelenmiş.Tek pasaportla binen bendim,teşekkürler *seçici* geçirgen ABD polisi.Seviyoruz seni.

 Şehrin kötü taraflarından bahsedeyim ilk:
-Güvenlik meselesi;yerlisinden duydum hatun *tabletle gezme,çeker alırlar* dedi ya lan.Rehberlerde de yazmakta bir güvenlik meselesi olduğu.Standart bir Amarigan şehri yani.
 Başka da yok :)

Artılar:
 -Süper yemekler.Cajun mutfağı diye bir muhabbet var,baharatlı acılı falan yemekler.Çoh sevdim.Lakin bu mutfak Louisiana'nın kuzeyinden gelme aslen.New Orleans 70lerde tanışmış bunla.Şehrin esasen bi alakası yok bu mutfakla.
 -Herkes burda hacı;Tarihe bakarsak Kanadalı,İrlandalı,Yahudi,Kızılderili,Zenci falan alayı burada yaşamış yıllarca.İşin garip kısmı hiçbirisi ciddi bir azınlık olamadığı için *seve seve* kültürlerini falan fusion etmişler,ortaya güzel şeyler çıkmış.
 -French Quarter;güzel yer.Sevdim.
 -Vodoo şeyleri;Ciddi ciddi vodoo takılıyo bunlar.Tapınakları,rahipleri falan bile var.Hani bizim cinci hocalara giden ultra süper *modern* hatunlarımızın *hocaaaggm kocamı bana aşık etttgh*'in zenci versiyonu.Kafa benzer ama bunlar zararsız geldi bana.
 Ha bu artı mı ona sonra karar veririm.İlginç diyelim şimdilik.
 -Caz:Görende beni entel zannedecek lan.Cazla bir alakam yoktu şimdiye kadar(ha severim o ayrı) lakin buradaki acayip.Ortam şöyle örnek vereyim:
 Yol kenarına parketmiş bir kamyonet,kamyonetin arkası full kasa alkol dolu,yanında hemen yerleştirilmiş bir mangal,mangalda pişen sosis,ve hoparlörden gelen caz.
 Elemanların alayı siyahi bu arada.

Ciddi manada siyahi nüfus gözüme çarptı.Daha sonra müzeleri gezince nedenini anladım,yazıcam zaten.

 Başlayalım efenim:
 Şehrin sembolü görüleceği üzere Fransızlardan kalma *zambak*.*Fleur-de-lis* yani fransızcası.Her yerde var bundan.
 Asıl görülecek yerler eski şehir,french market ve müzeler.Çok süper bir ikinci dünya savaşı müzesiyle,Louisiana'nın tarihini anlatan müze var.
 Missisipinin bir olayını görmedim açıkçası.Kahverengi lan bi kere.

 Hafif amarigan propagandalı(kokusunu 5 km öteden alırım) ikinci dünya savaşı müzesi ilk durağım.

 Giriş baya pahalı yalnız,26 dolar mı ne,lakin askerlik yaptıysanız 17 dolara düşüyor.İşin garip olan kısmı her ülkede yapılan askerliği kabul ediyolar belgesiz.Bana bile 17 dolardan bilet verdiler.O göbekle askerlik yaptığıma nası inandılar bilmiyorum gerçi.
 Garip bir ülke.Dürüstlüğe sapık gibi değer verilip(yani ağızdan çıkan söz,bkz belgesiz,sözlü beyanla abd vizesi almak),herkesin şakır şukur yalan söylediği,söylenen yalanları karşı tarafın da bildiği ama birşey demediği garip bir topluma sahip ABD.

 Neyse,
Müze birkaç bölümden oluşuyor.Size bir *dog tag* veriyolar,onu makinaya okutunca rastgele bir askerin hikayesini müze boyunca dinleyebiliyosunuz da,valla hiç uğraşmadım.
 -Road to Berlin:*Panpa nazileri nasıl kestik* temalı bölüm
 -Road to Tokyo:*Atom bombası böyle atılır* temalı,
 Bunun dışında bizim çok bilmediğimiz pasifik bölgesiyle alakalı bölümler de var.

Müzenin çevresindeki kaldırımlar şu şekil:

 Savaş sırasında ölen askerlerin isimlerini yazmış adamlar.Saygı duydum bak.

Propaganda posterleri hoşuma gitti ya;


 Bu *i want you* temalı sam amca muhabbeti bu savaşa dayanıyomuş.Bak merak ediyodum.

  Italyaya çıkan askerlere verilen *italyancayı öğrenin kanka* temalı ufak kitapçık:

 Normandy'deki askerler için fransızca kitapçığı: 
 Acıdım lan,ben olsam gitmezdim.Kitapçığın içinin silme 15 harfli kelimelerden oluşup,sadece 2 harfi telaffuz edilen abuk fransızca kelimelerden oluştuğuna eminim.Yani sarhoş olup kusarken fransızca kelimelerin yarısını çok rahat telaffuz edebilirim,olay o kadar kötü.
 Askerlerin dallama fransızlarla anlaşmaya çalıştığını falan düşündüm de,yazık ulan.Düşmana bu işkence yapılmaz.



 Çok pis atom bombası atarım temalı güzel bir foto:
 Ha tabi ki müzede atom bombası atılmadan önce avustralyalıların amerikalılara *olm caponlar zaten teslim olacak,atmayın uğraşmayın,yazık günah* temalı gönderdiği ufak(!) mesaj tabi ki yok.Hani bilinsin diye yazayım.


 Sağlam bombalamışlar yalnız.Hoş bombalamasalar silah tüccarları nası zengin olacak?

 Samuray kılıcı ne alaka dicem de,aklıma Capon subayların *en hızlı kim çinli kesicek* yarışması yaptıkları aklıma geldi.


Caponların *kanka bunlar gaijin,kaka kaka* temalı propaganda posterleri.Gaijin'in japoncada *yabancı* anlamına geldiğini belirtelim.
 Japonlar işgal ettikleri diğer asya ülkelerine *sizi özgürleştirmeye geliyoruz* falan demiş lan.*Demokrasi* getiren ABD aklıma geldi şimdi.


 *Caponlar nası azdı* temalı:
 Samuray kılıçlarından bahsetmiştim:

 *Nanking tecavüzü* sırasında süngü pratiği yapan capon askerleri.Lakin pratiği canlı canlı çinli elemanlar üzerinde yapıyolar.
 Nasıl bir sapıksınız lan?



 Müttefiklerin *çinliler değil,caponlar asıl düşmanımız* temalı propagandası.Çinlilerin ABD ile müttefik olduğunu hatırlatalım.
  Bu poster bana Sultanahmette Korelileri *çinli* zannedip dalan süpersonik zekalı yurdum milliyetçilerini hatırlattı.Milliyetçilerin kafa bu kadar çalışıyor diyelim.

 Merchant marine adı verilen bir filoya rastladım gezerken.Adamlara saygı duydum lan.


Bu adamların olayı her yere erzak tedariği sağlamakmiş.Lakin paso batırılma tehlikesi,uzun süren yolculuklar vs. derken,şartlar baya baya zormuş lan.
 Savaş sırasında ABD'nin tek başına her yere erzak yolladığını belirtelim.Bu elemanların yaptığı iş bu.
 Bu fotoğrafa sesli güldüm:


 Nasıl gemiden kaçılır adlı kitapçık.İkinci versiyonuymuş bir de.
Eski gemilerden birinde kaptanın bize dediğini hatırlattı bu:
 *Bak gemi batarsa,herkes tavuk gibi oradan oraya koşacak,sizin göreviniz bu gerizekalıları toplayıp sakinleştirmek*.
 Bağzı kaptanlar kalbimizde.

 Bak bilmiyodum yeni bişey öğrenmiş oldum.

 Kanka berline gidelim:

Bizim dinciler nazileri çok sever,onlar aklıma geldi burayı gezerken.Hitler'de zaten dincileri çok severdi(inanmayan açıp baksın).60 sene sonra hala kanka bu arkadaşlar.

  Müttefikler ilk Sicilyaya girmiş,bunu bilmiyodum:

 Yalnız Mussolini ne kadar fason bi herifmiş lan.

  Paris Kuzeybatı avrupa mı sayılıyor sayın mal amerikalılar?
Norveç o zaman kutuplarda falan heralde.Olm valla azıcık coğrafya öğrenin ya.

 Bunu savaş sırasında(pasifik okyanusundaki operasyonlar) bir sanaçı yapmış.Kendi gördüklerini aktarmış herif direk.Ayri bir bölümü var kendisinin ama ismini unuttum.

 Almanya Bölümü:
 


 Savaş bitti kanka pozu:





 Özlü Sözler:

 *Eğitimdeyken savaşmaktan bahsediyoruz,lakin bu gerçek.Burada insanların öldüğünü görüyorsunuz* demiş yetkili capon abim.

 *Bu savaş sonrasi dünya güzel olacak kanka* temalı bir laf.Tabi ki yalan oldu.

 *Savaşa giden,normal olarak geri dönemez*

 ABD başganı roosevelt'in *komşularımızla kanka olalım* temalı lafı.Tabi ki yalan.

 Yine amarigalı yetkili abinin *insan hakları,bireysel özgürlük* bıdı bıdısı.İnanak mı kanka?

 Hitler bir sapıktır.Bilinsin.


 İkinci dünya savaşı müzesi böyle biyer.Kaçırılmasın,sevdim ben.

 Tam karşısında ABD iç savaşını anlatan tek katlı ufak bir müze daha var.Hani kaçmasın diye daldım.








 Giriş 3 dolar mı ne.
Açıkçası iç savaş hakkında çok bir bilgim yok.Ondan çok ilgimi çekmedi.Gitmiş olmak için gittim yani.

 Bundan sonra yolum eski şehre düştü.Eski şehir dediğim bölge tek katlı binaların oldugu bi yer aslında.Öyle bir eskiliği falan yok.
 Şehrin ana turistik mekanlarından birisi olan *french market* burada.




 Burada New Orleans spesyalitesi olan timsah eti'de mevcut.
 Evet yedim.Tavuğa benziyo tadı.
Hobbitteki trollerin muhabbeti gibi *herşeyin tadı tavuk gibi*.
Timsah yenilir mi lan?

 Eski fotolardan.

Güzel bi yer,sevdim valla.Hafif pahalı ama turistik olduğu için -ki bu klişedir-.Lakin anadolu bebesi bunu yutmaz,pazarlığımı yaparım.

 Eski şehirde 1850 House diye bir mekan gördüm,tamamen rastgele.Aslen bir kitapçı olan bu mekan aslında ufak bir müze görevi de görüyor.








 Yani hayat 1850lerde nasılmış sorusunun cevabı burada.Evin sahipleri zenginmiş tabi ki.

 Şehirde asıl sevdiğim yer Louisiana Müzesiydi valla.Resmi adı *the Presbytere*(tabi ki fransızca,kafalarına edeyim).Baya kapsamlı olan bu müzede eyaletin tarihini adım adım anlatmış elemanlar.
 Solomon Northup'ın adı bile geçiyor(bkz.12 years of slave filmi).

Müzede birkaç bölüm var:
-Tarihi bölüm:Kölelik,new orleans'in kuruluşu,caz,vs.
-Mardi Gras:Görmek istediğim festivallerden olan mardi gras'ın tarihi.
-Hortum:Katrina buraları silip süpürdü bi 10 sene önce.Onunla alakalı bir bölüm.

  Negro kelimesinin kökenine inelim:

 Napolyonun maskesi mevcut burada.Tipsizmiş lan.


 Nola'da okuyan köleler.

 1834'lerde Nola'ya gelen elemanın *hacı bunlar naapiyo* temalı yazısı.

 Nola'daki irlandalılar.Zamanında zencilerle benzer durumdalarmış.

 Louisiana'nın ABD tarafından satın alınması:
 
 Kendi paraları:

 Eyalet anayasası:

 Alman kökenliler:
Hala alman soyadına sahip kişiler var.


 ABD iç savaşının ana nedenlerinden birisi.Lincoln başgan(reyiz) olunca *olm siz salak mısınız,niye elin zencisini başkan seçtiniz,gıcık mısınız,ayrılıoz lan biz* temalı bir yazı.
 ABD'de durum hala çok farklı değil,bilinsin.Zenciler hala beyazlardan daha az kazanıyor.


 Kölelik:

 Köle pazarı:

 Yerlilerin çalgıları:



 Louisiana ilk keşfedildiğinde:


 Solomon Northup'la alakalı bir yazı:
Valla çok şey öğrendim he.


 Dallama fransızlar:



 Bak sen kadınlara,alışveriş falan yapıyolarmış.Günah bunlar günah,cehenneme gidicez.

  Diyor ki;*çoğunlukla fransızca konuşuluyordu,bazen ispanyolca,çok az ingilizce*

 Tarihi kısım baya bir büyük,bazı yerler kameralara kapalı.Lakin ilk keşfedildiğinde *buradan bişey olmaz hacı* tarzı bir yermiş.

  Şimdi Katrina kasırgasıyla alakalı bölüm baya üzücü.Bu bölümde kasırganın nedenleri,yaşananlar ve devletin neden yardım göndermekte geç kaldığı falan gibi konular işleniyor.
 Devletin neden yardımı geç yolladığı aslında basit bir soru.
Yukarıda yazdım dimi şehirde zenci nüfus fazla diye.Ha cevabı orada gizli sorunun.
 Kağıt üstünde zencilerle beyazlar eşit diye,her yerde eşit oldugunu zannetmeyin yani.ABD'de bazı şeyler değişmez.

 Neyse,buyrun efem:



 Diyo ki *doğayla oynamayın olm*


 Ayrımcılığın süper kanıtına bakınız efenim:









 Valla bence de değil kardeş.

 Yalnız süper yardımlaşma olmuş,takdir ettim.

 Mardi Gras:








 Mardi Gras fransa kökenli(ne yazık ki) bir kutlama.Renkli kostümlerden dolayı Rio karnavalına benziyo valla.
 Her sene kutlanıyor.Tarihi paskalyayla paralel.Bi ara katılıcam dur bakalım.

 Genel fotolarla bitireyim:


 
 Plaza de Armastaki cazcı yetkili abiler:

 Louisiana'nın ispanyol valisi.Amarigan kolonilerini (d)ingilizlere karşı desteklemiş.Seviyoruz kendisini bu hareketinden dolayı.

 Adam *kool*.

 Mississipi:






 Plaza d'armas.Ana meydan eski şehirdeki.


  St.Louis Katedrali



 Şehirdeki ulaşımın bir kısmını *street car* dediğimiz,bildiğin taksim tünel gibi bişey.Tarihi eserdir,giriş 1.25 dolar(para üstü falan verilmez,aynen parayı istendiği gibi verceniz).Fantastik bir şey,binin(zaten binmek zorunda kalacanız gibi bişey).






 Jean d'arc:




 Eleman doğru demiş:

 St.Louis Katedralinin içi:

 Her ABD şehrinde olmazsa olmaz;soykırım anıtı:

 New Orleans aşağı yukarı böyle bi yer.Yerlisi süper arkadaş canlısı,hafif tehlikeli(her amarigan şehri gibi),yemekler süper(valla süper bak),sapık gibi sıcak falan filan güzel bir yer.
 Yaşanır burada.

Ha bu arada sokak isimleri falan çoğunlukla fransızca.Telaffuz etmek için sarhoş olup kusmanız gerek.Yani ben öyle yapıyorum,akıcı fransızca konuşabiliyorum kusma süresince.

 Gelin yani,Tr'de çok bilinmiyo anladığım kadarıyla.

Hadi öptüm.