3 Aralık 2012 Pazartesi

New York

 Bilen bilir,metropollere alerjisi olan bir insanım.Sırf bu yüzden sürekli metropollere gitmek zorunda kaliyorum zaten(istanbulda 1 ay kalmak zorunda olmak,vs).Murphy kanunlarını seviyoruz.

 Gerçi şimdi düşününce,o kadarda kötü bi yer değilmiş.Bi ara tekrar gitmeyi düşünebilirim.

 New York'a gitmek zorundaydım,zaten planda uzun süre önce yapılmıştı.Şirket Florida'da olduğundan dolayı,New york başkonsolosluğuna bağlıydım askerlik tecili için.

 Amaç turistik olmayınca+bide hayvani bir metropol olunca çok detaylıca gezmedim.Zaten New york için en az 1 hafta kalmak elzem.

 Normal şartlar altında eylülün sonu gibi gitmem lazımdı,ama istanbul trafiği+mallık yapıp uçağı kaçırınca(oha),5 gün ertelenmiş oldu yolculuk.Ekstra bilet parasıda azıcık girmiş oldu.
 Asıl olay şu aslında,ben hep frankfurt aktarmalı gittiğim için frankfurtta güvenlik kontrolünden vs. geçmiyodum.Şimdi direk uçuş olunca+gelişmemiş bi ülkede yaşadığımı unutunca direk uçuşta 4 tane ayri kontrolden geçmenizin zorunlu olduğunu unutmuşum tabi(hoş biliyomuydun diye bi sorsana).Check-in 3 saat önceden açılıyor.
 Check-in yapmadan önce sıraya giriyosunuz,ordaki bi eleman *istanbulda nerde kaldınız,nerde yaşiyosunuz,bavulda tırnak makası dahil kesici bişey varmı,bavulu kim hazırladı* tarzı sorular sormakta.
 Onu geçerseniz,pasaportun arkasına sticker yapiştiriyo ve sonraki elemanlar bilgisayara bilgi falan giriyolar.
Bundan sonra atatürk havaalanı *open gate* uygulamasına geçtiği için,pasaporttan sonra toplu bi güvenlik kontrolü oluyo.
 En son olarakta gate'e giderken vize kontrolünden sonra elemanın biri el bagajlarının hepsini teker teker kontrol ediyo.
 Dumur olmuş bi şekilde bikaç görevliye sordum,nedir diye,onlarda bu uygulamanın 20 senedir olduğunu söyledi.Bilemicem ne kadar doğru.
 Gidecek olan varsa aktarmalı gitsin,frankfurtta hiçbişeye bakmiyolar.

 Girişteki kontrollere de değinmek lazım:
Şimdi bilindiği üzere ABD turist vizelerini 10 senelik veriyo,ama bu demek değildir ki ülkeye girince 10 sene kalınabiliyor.
 Böyle bişey olmadığından dolayı,uçakta verilen I-94 formunu doldurup,polise verince ne kadar kalacağınızı falan soruyo,standart sorular.
 ABD'ye niye geldin(ben iphone alıcam dedim valla,yoksa işin yoksa askerliği açıkla adama,ki anlamazsa sebep göstermeksizin ülkeye geri yollama yetkisi var),nerede kalıcan,ne kadar kalıcan falan.Böyle bi durumda otel rezervasyonunu göstermek elzem.
 Ülkede ne kadar kalacağınız pasaporta basılacak damgada ve I-94 formunda yazar.Polis damgaya bişey yazmadıysa,6 ay kalınır maksimum.
 Güncelleme(15-05-2016):I-94 formu artık yok,sadece gümrük formu dolduruluyor.

 New Yorktaki en büyük sıkıntı konaklama aslında.Şehir manyak gibi pahalı olunca hostellerde pahalı oluyo.Ben airbnb.com'da evinin bir veya birkaç odasını kiralayan kişilerle konuşup 4 gün cüzi bir masrafla kalmış bulundum.Yunan bi elemandı,mekanda long islandda.Airbnb baya güzel bi site aslında,bazı kişiler tamamen bu işe ayrılmış ayri bi ev kiraliyolar,bazısıda evinin bir veya birkaç odasını kiraya veriyo,boş zamanı oluncada takılıyosunuz işte.

 Şehir hakkında konuşursak:

Aradığınız herşeyi New yorkta bulmak mümkün(yasal veya değil).Buna birde sürüyle değişik insanın birlikte yaşaması eklenince,şehir dünya başkenti sıfatını tamamen hakediyo(yiğidi öldür hakkını ver şimdi).

 Gecenin bi yarısı varmış bulundum,ona rağmen havaalanı manyak gibi kalabalıktı -gerçi havaalanı demek hakaret,şehir lan-.Gel gör ki pakistanlı ibne bi taksici tarafından kazıklanmaktanda kurtulamadım şimdi.Bide herif bütün yol boyunca tayyip muhabbeti yaptı.

Şehir uçaktan gayet güzel gözüküyo geceleri:

   Bu bi klişedir aslında ya,neyse.

Normalde amerikan şehirlerinin ruhu yoktur bana göre(istisnalar var tabi),ama new york apayri bi mekan.İstanbul gibi orospu olmuş bi şehir değil,hayvan gibi nüfusuna rağmen ciddi bir düzen sözkonusu(arka sokaklar hariç tabi her metropol gibi).Özellikle manhattan'ın haritasına bakınca anliyosunuz zaten,en azından 90.sokağın yukarısında 91.sokak var (ankarada yaşayanlar anladı dediğimi).

 İlk gün başkonsolosluğa gitmem lazımdı.Orasıda kaldığım yere baya yakındı,Birleşmiş Milletler binasının hemen orda.Polis yoğunluğundan anlaşiliyo zaten.Ayrica KKTC temsilciliğide aynı binada.

 Şimdi mesele askerlikle alakalı herşeye ziyadesiyle kıl bi insan olarak aklımda sürüyle soru vardı tabi giderken -acaba uzatıcaklar mı,acaba kıllık yapip otun bokun belgesini isteyecekler mi- şeklinde.Sonuçta işinizin tamamlanması o memurun o günkü ruh haline bağlı.Birde *standartların* dışında bir insansanız -yani gemide çalişip gemiadamı cüzdanı yoksa-,olay iyice boka bağlayabiliyo.

 Gitmeden önce sürüyle mail atmıştım kendilerine,hepsine de cevap yazmışlardı.Ekonsolosluk sayfası süper işliyo,yiğidin hakkını veriyorum hemen.

 En nihayetinde olay gayet rahat halloldu.Gereken belgeler şu şekilde:
-Pasaportun fotokopisi,giriş çıkışlar,vize vs.
-C1D vizesinin fotokopisi(bunu çalişma izni olarak kabul ediyolar)
-Kimlik vs.işte standart
-Fotoğraf
-Şirketin insan kaynakları departmanından alınan *bu adam bizimle çalişiyo şu zamandan beri* diyen kağıt
-Bide kontratlar.

 Ben ekstra olarak maaş bordrosu falanda götürdüydüm istemediler.
Askerliğe bakan kadın çok tatlıydı,çokta yardımcı oldu zaten.Sonuç olarak yarım saat falan bekliyosunuz,o sırada bütün secereniz ortaya çıkıyo (kıbrısta okumuşun,çaliştin mi diye bile sordu).Daha sonra *askerliğiniz 2016 sonuna kadar uzatılmıştır* yazan kağıda imza atip,bi fotokopisini alip,filmlerdeki kötü adam gülüşüyle dışarı çıkıyosunuz.Ayni belge türkiyeye gidiyo bide,askerlik şubesinden onay almak için.
 Kendileriyle Dövizli askerlik için tekrar görüşücez(yoksa roma büyükelçiligi ile mi,bilemem).

 Artık gezmeye hazırım.

 Gezmeye başlamadan önce söylemem gereken şey şu:
New yorkta hayvani bir metro ağı mevcut.Her yere gidiyo,sınırsız kartlar vs.de mevcut.Ama ara sıra özel günlerde vs. trenler ve gittikleri duraklar değiştiği için,bakmakta yarar var.Zaten metro duraklarında yaziyor.
 Metroyu turistler ve alt kesim kullanıyor genellikle.Orta kesim ve zenginlerin zaten arabası var.O bakımdan göreceğiniz kişiler hispanic,çinliler falan olucak.Bir kere evsizle karşılaştım,öyle bir kokuyu hayatımda tecrübe etmedim.Uzak durun.
 Ha bide metroyu tabiri caizse *bok* götürüyo.Öyle isveçteki gibi fantastik metro dizaynları falan yok.

 İlk durağım Central station(tren istasyonu)daki apple store'du bazı siparişler dolayısıyla.
  Ünlü olduğu kadar var.Bayada büyük bi mekan kendisi.

 Siparişleri aldıktan sonra 5.caddeye doğru yollandım.
5. cadde hakkaten değişik bi mekan.Aradığım herşeyin burada olduğu hissini verdi(herşey ama).Elektronikçiler için 2 tane best buy,apple store ve B&H mevcut.
 B&H bunların arasında en büyüğü.Hasidik yahudiler tarafından işletiliyo.Eğer *pis yahudiler* vs. kafasındaysanız gitmeyin(bu kafada olmak için ne içiyosaniz banada söyleyin bide).Müşteri hizmetlerinin efsane olduğu söyleniyo burasının.

 Efsane apple store:
  Garip bi şekilde sürüyle Lindt çikolataları satan mekanlar vardı.Havaalanında alırım fazla para vermeyelim diye almadım,havaalanında da guyliandan başka bişey bulamadım.Nası bişeyse artık.

    Rolex:

  Saatten az buz anlayan birisi olarak,rolexin boktan olduğunu rahat rahat söyleyebilirim.O paraya değmiyo yani.

 5.caddede 2 tane büyük katedral mevcut.

  Üstteki ingiliz anglikan kilisesi,alttakini unuttum.

Ayrica merkez kütüphanede burada.
  Orjinal Trump Towerda mevcut:

 5.caddeden genel görüntüler:

 Sokak satıcılarıda mevcut,sosisli satanlarda.Herşey var yani.Paraya kıyarsanız tabi.

  İlk günü 5.caddeyle bitirdim.

Sonraki gün kaldığım yerin yanında bisiklet kiralayan bir mekan vardı,atladım hemen.20 dolara bir günlük bisikleti kiralamış olduk.Şehirde bisikletliler için özel yollar var(ki new yorkun nüfusu istanbuldan fazla,yapan yapiyo dimi?),özel yolların olmadığı yerlerde kaldırımın dibinden sürebiliyosunuz.Bunun dışında arabaların gittiği yöne doğru gitmeniz lazım.Son olarakta çevre yolundan gidemiyosunuz(bunu neden söylediğimi anlicaksınız şimdi).Kurallara dikkat ediliyor.

 Bisiklete atladıktan sonra tekrar manhattan'a doğru yola çıktım.Manhattan'ı Long Island'a bağlayan queensborough köprüsünden geçmem lazımdı.Bu köprüde de bisikletliler için ayri yol var.
  Çok bişey belli olmuyo ama idare edin işte.Hava kararınca güzel manzaralar ortaya çıkıyo.

 Manhattan'a gelince ilk durağım central parktı.
Parkın konsepti değişik ve güzel.Sonuçta gökdelenlerin tam ortasındasınız.Central parkın içinde hayvanat bahçeside bulunmakta.
 Tek eksisi hakkaten inanılmaz yapay durması.Bağırıyo yani -hele avrupadaki parkları gördüyseniz-.
Sonuç olarak New yorkta yaşayanlar sadece burada ağaç görebiliyo,öylede bişey var.

 Parkın girişi:

 Parktan görüntüler:









 
 İnanılmaz büyük olduğundan dolayı kafadan yarım gün gider buraya.Parkın en sevdiğim tarafı ünlü düşünürlerin vs. heykellerinin olduğu caddemsi bi yere sahip olması

  Beethoven reyiz:

  Colomb abimiz:
 
  Metroyla gayet rahat ulaşilabiliyo parka.
 Şehrin tam ortasında olmasına rağmen nasıl bu kadar sessiz onada şaşırdığımı belirtmem gerek.Finlandiyadaki sessizlikle yarışır rahat.

  Parktan çıkışta dumurla karşılaştım:
 Hani kuzey kıbrıs tanınmıyodu lan?!

  Central parktan sonra 5.caddeyi boylu boyuna geçerek ilk times square'a daldım.Yol üstünde denilebilir.


 Times meydanı hakkında söylenicek bişey yok,filmlerde ne gördüyseniz aynısı işte.
Hard rock cafede burada:
  Heralde tshirtünü almadığım tek hard rock cafe burasıdır.

Tam lower manhattan'a doğru gidecekken gözüm madam tussauds müzesine takıldı.Amsterdamdakine gidemediğim için intikamımı burdakinden aldım.

  Sağdaki oturan boğa,hep merak etmiştim aslında nası göründüğünü.

  HAN SOLO ABİMİZ:
  Soldaki yazıya dikkat,bu elemanın kim olduğunu bilmiyorum ama.
  Bunu bilmeyen ölsün:
  Ne diyoruz?
Fuck you justin bieber.

 Bir Amerikan klasiği olarak marvel karakterleride unutulmamış:

  Bu bölümde ufak bir sinema salonuda mevcut,içeride 5 boyutlu kısa bi film gösteriyolar.Su falan fışkırıyo işte.Güzel bi deneyim,yapin bunu.

 Ciddi anlamda büyük bir mekan.Ben sevdim,tavsiye ederim.

 Madame Tussaudstan sonra,rotayı lower manhattan bölgesine çevirdim.Yolda Kızılderililerin müzesi vardi(kapalıydı giremedik):
 Lower manhattan'a giderken bir süre sonra gökdelenler yerini amerikan tipi birbirine bitişik villa tarzı evlere birakiyo.Ne demek istediğimi şu resim anlatsın:

  Büyükçede bir kilise mevcut:
 Bu ara sokaklarda yahudi,italyan,yunan,çin mahalleleri vs. mevcut.Ben anayolu takip ettim.
Yolun sonunda George Washington parkı mevcut:

  Parkı geçtikten 1 saat sonra manhattan adasının en güneyindeki sahil yoluna varmıştım:

 Ayrica burada new yorkun eski halini görebilirsiniz:

  New york sahil yolu istanbul gibi değil,üstünüzden yol falan geçiyo,saçma sapan bişey yani.Ha adamlar bazı yerlere park yapip bu olayı elimine etmişler.

 Haritada görülen en güney uçtan sağ yapip bisiklet yolunu takip ettim.En güney uçtan özgürlük heykeli görülebiliyor ama hava baya bozduğu için güzel bi görüntü çıkmadı:
  Zaten gittigim zaman bakımdaydı,istesemde gidemezdim.

Sağa saptıktan 1 saat sonra vietnam savaşında hayatını kaybedenler için yapılmış bir anıta rastladım.
 Harita falanda varda,yağmur yağdıgı için çekemedim onun fotoğrafını.
Sonuçta adamlar vietnam savaşında boku bokuna öldü.

 Bir süre sonra tekrar içeri saparak çin mahallesine vardım:

 Çokta içeri girmedim şimdi ne yalan söyliyim.

 Sahil yolunun en güzel tarafı manzaranın süper olması.Özellikle hava kararırken bisiklet sürerseniz,köprülerin ışıklarını,gökdelenleri vs. görebilirsiniz.Ben biraz erken çekmiş bulundum fotoğrafları.

  Empire state:

 Sahil yolundan devam ederken nasıl olduysa çevre yoluna girdim,giriş o giriş.Yukarıda anlatıcam dediğim kısım bu.
10 dakika sonra arkamdan polis sirenlerini duyunca *aha boku yedik hacı* diyip,sola çektim bisikleti.Polis kamerayi falan görünce mal turist kontenjanından olduğumu anlayip *şöyle şöyle yapican,şuradan caddeye çıkabilirsin,bende seni takip edicem* diyince,tekrar yola koyulduk.
 Burada dumur eden olay şu;
 Polis beni takip ederken,HİÇBİR araba polis arabasını geçmedi.Nası bişeyse artık.
Caddeye kadar takip ettikten sonra tekrar durdurdu,pasaport falan sorunca *hakkaten boku yedik* dedim(tabi içimden lan).Pasaport yoktu yanımda çünkü.
 Sonuç olarak ekstra saygı gösterip,dürüst olunca,vukuatsız bir şekilde elemanla yollarımızı ayırdık.Bu da dumur eden bir anı olarak beynime kazınmış bulundu.

 Queensborough köprüsüne gelene kadar hava kararmıştı zaten.
 Queensborough köprüsündeki bisiklet yolunda fotoğraf çekmek isteyenler için özel bölmeler vardı,kendisini sonuna kadar kullandım:

 Böylece nooldu?
1 tam gün boyunca bisiklet sürerek götümü ve bacaklarımı deli gibi ağrıtmayı becermiş oldum.

 Birkaç genel görüntüyle bitireyim:







 Bitirmeden önce şunları şöylemem gerek:
Özellikle turistik yerlerde(şehir turistik gerçi) fazla fazla polis göreceksiniz.Eğer adres vs. soracaksanız polislere sorun,iphonelarını çıkartıp haritadan gösteriyolar(oha).Hep öyle yaptım,hiçte kötü tepki vs. almadım.Amerikalıların göstermelikte olsa nazik olduklarını bilip ona göre davranmak lazım polislere.En azından çat diye konuya girmek yerine *excuse me*'yle girmek faydalı.
 Bunun dışında özellikle 11 eylülden sonra çıkan saçma sapan güvenlik yasalarından dolayı polisin çok geniş bi yetkisi var.Herkes korkuyo kendilerinden işte,olay o.

 Metroda ise,güvenlik görevlisi yardımcı olacaktır.

Gerçi heryerde harita mevcut.Haritalarda gayet detaylı ve önemli heryeri göstermekte.

 Daha önce dediğim gibi,New yorkun %10unu görmemişimdir.En aşagı 1 hafta kalmak lazım.
Özellikle şehrin dışındaki adalar gayet ilginç.Bunlardan birisi *staten island*,şehir ilk kurulduğunda göçmenlerin karantina altına alındığı bir mekan mesela.
 Ne bilim özgürlük heykelidir,empire state'tir falan görülmesi lazım.
Çin ve italyan mahallelerinde kaybolmak lazım.

 Sonuç olarak New york hakkaten görülmesi gereken bi yer.Kendine ait bir ruhu var şehrin.Son zamanlarda suç oranlarıda baya azalmış zaten.

 Dönüş uçağımda gecenin bi yarısıydı ama bu sefer taksiye kazıklanmak yerine,metro kullanıp 5 dolara gidiverdim JFK'ya.
 Thy 4.terminalde(bak bundan emin değilim ama).İngiltere ve irlanda da olduğu gibi çıkışta pasaport kontrolü yok ama ülkeye girişte verilen I-94 formlarının MUTLAK suretle check in görevlisine verilmesi lazım.Verilmezse ülkeden çıkışınız yapılmıyo,sonraki gelişte artık allah kerim.
 Bide duty free alanındaki restoranlarda falan döner mevcut.Bazı mağazalarda türkçe konuşan elemanda var.

 Gidişte olduğu gibi,dönüşte vukuatsız geçmedi tabi.
İlk önce check-in'de beklerken birkaç tane eleman birbiriyle tartıştı,polis geldi,akabinde sınırdışı+ömür boyu ABD'ye girememe cezasını içlerine almış bulundular.Bu elemanlar nereliydi acaba?
 Bide uçağı sıkmabaşlı,kara çarşaflı abuk subuk sürüyle insanla doldurmayaydınız,iyiydi.Nereye gittiğimi önceden gözüme gözüme soktunuz sevgili thy.

  Bitirmeden hemen THY-Lufthansa-Delta karşılaştırması yapayım.3ününde okyanus ötesini görmüş bulunduğumdan dolayı.
 THY bilindiği üzere yemekleriyle hakkaten ezici bi üstünlüğe sahip.Bunun en büyük sebebi,yemeklerin bizim damak tadımıza uygun olması.Yoksa ekstra bi gülümseme,servis falan yok.
 Lufthansanın servisini daha çok beğendim diyebilirim.
 Delta boktan.

New yorkta gelin,görün vs. işte.Fazla bişey söylemicem.

1 yorum: