Darbe muhabbeti azaldığına göre,yazmaya devam edebilirim.
Şimdi tahmin edilebileceği üzere gemide biz sürüyle farklı yerden gelen insanlarla uğraşiyoruz,e durum böyle olunca bazı ülkelerden gelen insanların benzer yanları olduğunu keşfediyorsunuz.
Burada yazacaklarım tamamen genelleme olup,doğruluk payı taşımamaktadır.
Amerikalılar:Cruise endüstrisini tek başlarına ayakta tutan bir millet tabi ki yazımızın tepesinde yer alacak.Aslında tarihi anlamda Cruise'u başlatan İngilizler olsa bile,en büyük şirketleri kuran,yöneten ve cruise sektörünün %90ini elinde tutan amerikalılardır.Hatta ve hatta çoğu şirketin ana merkezi Miami'de *caribbean way* denilen tek bir cadde üstünde bulunur.Fantastik.
Amerikalıları aslında genellemek inanılmaz zor.350 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz,eyaletlerin hepsi farklı,batı-doğu kıyısı farklı,hatta iç savaş 1700lerde olmasına rağmen,kuzey ve güney eyaletleri arasında da ciddi farklar mevcut.Güney eyaletlerinde siyahilere ve meksikalılara daha ağır ırkçılık yaparlarken,bazı kuzey eyaletlerinde siyahiler bile yoktur.
Lakin bu demek değildir ki Amerikalıların bazı ortak yönleri yoktur.Sonuçta herkesin sistemin bir parçası olması gerektiği zorunlu olan bir ülkeden bahsediyoruz.Bu arkadaşlar sizinle gayet güzel hoşsohbet etseler bile,arkanızdan sizi resepsiyona çok rahat şikayet edebilirler ve bunun sonuçları ağır olabilir.
İşinizi iyi yapmanız,kendilerine dokunacak bir hata kesinlikle yapmamanız ve sürekli gülümsemeniz gerekmekte bu arkadaşlara hizmet ediyorsanız.Sahici değil,tipik batılı *fake* gülümsemesi kafidir.Onlarda içten gülümsemeyecek zaten size.Bunun dışında sürekli bir *how are you* sorusu gelir,hatta bazılar selam bile vermez,direk how are you diye girer,cevabını aslında umursamaz,öyle alışmıştır.
Şerefsizlik yapma kapasiteleri hakkında bir örnek vereyim;Geminin birinde ana yemek yenirken bu arkadaşlardan bir tanesini boğazına yemek kaçar,servis eden garson direk bunu arkadan tutup,basınçla yemeği çıkartır(hareketi var bunun ilkyardımda ya),herifin ciddi ciddi hayatını kurtarır,adam teşekkür eder ve gider.1 hafta sonra gemi şirketine ve bu elemana dava açar,sebebi ise *yemeği boğazımdan çıkarırken kaburgamı hafif çatlattı,xx milyon dolar tazminat istiyorum*dur.Gemi şirketi işin içinden çıkamaz,herifi şutlamak zorunda kalır.Bu kadar ağır şerefsizleri çıkmaktadır aralarından.
Bazıları sizinle,geldiğiniz ülkeyle,vs. baya ilgilenir,çok azının gerçekten bilgisi vardır ama.Böyle bir durumda eğer gemideyseniz diplomatic ve *politically correct* cevaplar verilmesi ve dine,siyasete falan hiçbir şekilde girilmemesi,girilmesi gerekiyorsa nötr cevaplar verilmesi gerekir.Yani *erdogan kötü ya,bak neler yaptı* diyorsa karşınızdaki *anlıyorum* tarzı cevaplar verilmesi lazım ki muhabbet hemen bitsin,uzamasın.Karşınızdakinin kim olduğunu bilemezsiniz+zaten bu tür muhabbetlere girmek yasaktır,girilse bile kişisel fikrinizi söylemeniz yasaktır.
Genelde bu arkadaşlar ABD dışında bir yere gittiğinde nasıl ki biz hayvanat bahçesini nasıl geziyoruz,aynen öyle gezerler.
Bunun dışında aralarından ciddi anlamda dindar olanları,milliyetçi olanları(aynı bizimkiler gibidir bu tipler) çıkabilir.Uğraşmayınız.
*İndirim* lafı büyülüdür.Eğer birşeyde indirim varsa(fake yada değil) kafayı yerler.Black friday zamanlarını haberlerde okuyanlar nasıl birşey olduğunu çakmıştır diye düşünüyorum.Ciddi ciddi birbirini ezenler var.
Ayrica bu arkadaşların kişisel alanlarına saygı gösterilmesi gerekir.Asla ve asla dokunulmayacak kendilerine(onlar size dokunabilir ama),hatta çocuk,bebek varsa bile kesinlikle(bak kesinlikle diyorum) dokunmamanız gerekir.
Bütün bunlara rağmen,sağlam para bırakırlar.Özellikle avrupa ve asya sezonunda.
Kanadalılar:İşte en sevdiğim milletlerden bir tanesi.Kendilerini tecrübe edene kadar *yandan yemiş amerikalı işte* diye düşündüğüm bu millet,valla çok tatlı çıktı.
Muhabbetleri iyi ve rahattır,şikayet etmezler,memnun etmek kolaydır,kasıntı değillerdir.Amerikalıların aksine dünya hakkında biraz daha bilgililerdir bunlar.
Ayrica sapık gibi para harcarlar.Kanada da herşey pahalıdır da ondan.
Bu yazdıklarım Quebec(yani fransızca konuşulan eyalet) için geçerli değildir.
Gördüğüm tek kötü özellikleri İngiltereden baya etkilendikleri için(bağımsızlık sonrası da) *politically correct* manyağı olmalarıdır.Yani çoğu Kanadalı *ben ISISden hoşlanmıyorum,islam kötü,müslümanlar terörist* falan demez,korkar,*ırkçı* damgası vurulacağına inanır.Bundan dolayı çoğu konuda negatif cevap alamazsınız.
Baya baya da naziktir bu arkadaşlar.ABD'den ve amerikalılardan içten içe çok haz etmedikleri hissiyatını yarattılar bende.
Bir de Quebecte herkes ingilizce bilmez,ülke dışına çıktılarında bile konuşmayabilirler(fransız artığı olduğu ne kadar da belli),cinnet geçirmeyin yani.
İngilizler:Bu yazacağım biraz ağır olabilir ama özgür konuşma kapsamına giriyor,ondan hiç gücenmiyorum.
Dünyadan tamamen silinse zerre eksikliğini hissetmeyeceğim ve üzülmeyeceğim bir millettir ingilizler.Hatta atom bombası da atılabilir,hiçbirşey hissetmem.
Yazacaklarım büyük ihtimal Londra için geçerli değil,çoğu kişinin Londra tamamen farklı bir yer dediğini duydum,ki zaten londralı kimseyle de çalışmadım ve müşterim olmadı.Benim tecrübem ufak tefek şehirler,kasabalar,köylerden vs. gelenlerdi.
Müşteri olarak konuşursak açıkçası çok bir sorun yaşamadım,güzel de muhabbet etmişliğim var.Lakin muhabbet ettiklerim genelde *baby boomer* dediğimiz,şimdi emekli olan insanlardı.Dünya hakkında fikirleri olan,gezen,hafif soğuk olan ama rahatça konuşulan kişiler.Lakin hala manyak gibi içiyorlar,nedenini hiç anlamadım,anlatan birisi olursa da anlayacağımı zannetmiyorum.
Gelelim benim jenerasyon ve daha gençlere(yani 28 yaşındayım,35 yaş ve altı diyelim).Bu tipler ırkçını,o.ç'nin en önde bayrak sallayanıdır.İngilterede doğmuş büyümüş,aksanı bile tamamen aynı olan birisine *o bizden değil,annesi babası hırvat*(kadın hayatında hırvatistana gitmemiş) diyen ve aralarına almayan tiplerden bahsediyorum.
Saf ingiliz değilseniz,aralarına girmeniz imkansıza yakındır,girseniz bile sürekli sarcasm,iğneleme,şaka yollu küçük görme muhabbetleriyle uğraşırsınız.Eski sömürgelerinden gelenlerle çok iyi anlaşırlar(ABD'li,avustralyalı,kanadalı falan).Çok ciddi bir mafya örgütlenmeleri vardır gemide,birbirleriyle içip,sonra arkalarından konuşsalar bile,birbirlerini kollarlar,herşeyden haberleri vardır.
Kendilerine göre İngiltere dünyanın en mükemmel ülkesidir ve hiçbir kötü tarafı yoktur.Asıl zurnanın zırt deliği buradan giriyor,eğer siz(yani 3.dünya ülkesi vatandaşı) bu adamların ülkesini eleştirmeye kalkarsanız,direk cephe alırlar,savunurlar,ülkenize laf ederler,ışık hızıyla bu bilgi gemideki bütün ingilizlere gider.Bu eleştiri *ben cadbury çikolatasını sevmiyorum,çok tatlı* gibi inanılmaz basit birşey olabilir.Kraliyet ailesini kendi aralarında(veya sizinle muhabbette) eleştirebilirler,lakin siz birşey diyemezsiniz,derseniz yandınız.
Gezmekten anladıkları *ya plaja gidelim,ıstakoz gibi yanalım*dan ibaret olup,gittikleri yerlerin yerel yemeklerini,kültürünü,tarihi yerlerini falan tanımaya tenezzül bile etmezler,direk ingiliz yemekleri varsa(buna gülesim geliyor,çok ağır hemde) oraya giderler,olmadı burger king.
Bu gözler kaç tane ingilizin ispanya ve italyada burger king aradığını gördü.
Kendi mutfaklarının muhteşem olduğuna inançları tamdır.En güldüğüm salaklıklarından birisi de budur.
Hala *kraliyet vatandaşı* sanrısındadırlar(cem yılmazın anlattıkları kelimesi kelimesine doğru evet),azımsanamayacak bir kısmının *iyide ben suç işlesem birşey olmaz ki başka ülkede,ingiltere kanunlarına göre yargılanmam gerekir* tarzı bir düşüncesi vardır.Hatta bazıları kendi pasaportlarının diplomatik dokunulmazlık falan verdiğini düşünür.Dalga geçmiyorum.
Benim neslimin ciddi ciddi dünyadan haberi yok.Türkiyede kendileriyle eşdeğer olan insanlar çok daha kalitelidir bu tiplerden,kalıbımı basarım.
Eğer çalıştığınız takımda bu arkadaşlar var ve bunların arasında kadınlar ve gay'ler(hayır homofobiklikle alakam yok,sadece tecrübe.10 tane gay oda arkadaşım olmuştur şimdiye dek) var ise İNANILMAZ ÖTESİ dikkatli olmanız önerilir.Bu kadar arkadan iş çeviren,sizi baltalayan,yardım etseniz bile sizi şikayet eden tiplerle karşılaşmadım ingilizler dışında.Genetik olarak hepsinde bir *politikacılık* var.Sokaktan adam çevir,Türkiyeye başbakan yap,çoğu kişiyi parmağında oynatır,öyle bir yetenekleri var.Erkeklerin arasından da gayet kafa,rahat tipler çıkabiliyor,sorun yok o konuda.
Bunun dışında,aşağı yukarı hepsi *fake* naziktir.Paso sorry der,excuse me der,umurunda bile değildir,otomatik der bunu,robot gibi yani.İngilterede ses tonuna göre *sorry*nin 10 anlamı olduğunu biliyormuydunuz mesela?
Hayat felsefeleri genelde *içelim,sıçalım,sonraki gün ne yaptığımızı hatırlamayalım,sürekli parti yapalım,weed,uyuşturucu falan ne varsa alalım,dünyadan haberimiz olmasın zaten sıkıcı* şeklindedir.
Tiksindirici.
Ha bir de hemcinslerime söylüyorum bunu;İngilterede doğup büyüyen birisiyle evlenmeyi,ciddi ilişkiye girmeyi sakın ha sakın(bak sakın diyorum) düşünmeyiniz.Boynuzların sayısını unutursunuz bir süre sonra.Hoş o kadar çakaldırlar ki,haberiniz bile olmaz.Kendi erkekleri kadınlarını *en az feminen olan kadın* seçti,*slut*lıklarından şikayet ediyorlar ki ingiliz erkeği baya geniştir.Artık buradan nasıl bir sonuç çıkariyorsanız bilemem.Ağızlarıyla içemeyen bir millet bunlar.
Ha birde pintidirler.
Arada bir ingiliz mutfağı muhabbeti oluyor,gülmekten geberesim geliyordu.Hindistan olmasa açlıktan geberecek bir milletten bahsediyoruz,yazık.
Galliler:Bu arkadaşları çoğunuz duymamıştır,anlatayım.Galli dediğimiz kişiler ingilterenin batısında olan *galler* adlı ülkeden gelen kişilere denir.Büyük britanyanın parçası yani,kendilerine ait yasaları var,başbakanı falan filan var.
Galliler aslında güneyden ve kuzeyden gelenler olarak ikiye ayrılıyor.Güneyliler ingilizlerin yandan yemişiyken,kuzeyde galce konuşulur,hatta çoğu insan ingilizceyi ikinci dil olarak konuşur ve ağır anti-ingilizlerdir.Şahsen gallileri severim.
Büyük britanyanın en az gelişmiş olan bölgesi olduğu için(maaşlar falan daha az),ingilizler bunlarla paso dalga geçer,ülkedeki koyun sayısıyla alakalı sürekli bir dalga geçme ortamı mevcuttır(bkz.sheepshagger).
Britanyanın en güzel kızları da buradan çıkar ama.En baba müdürlerim ve tanıdığım en tatlı hatunlar bu bölgeden çıkmadır.
Fakir oldukları için gemide çok para harcamazlar ama muhabbetleri süperdir.Kadınlarının aksanı inanılmaz tatlıdır ayrıca.
Yaşam tarzları ingilizlerle benzerlik gösterir(içme,sıçma falan).
Kendilerine ingiliz demeyiniz ayrıca,baya alınıyorlar.
İskoçlar:İşte geliyor gönlümün efendisi diyeceğim iskoçları baya severim,hatta britanyada yaşamayı düşüneceğim tek yerdir iskoçya.Aksanları inanılmaz tatlı olup(amy macdonald dinleyiniz,fikir verir),küçük şehirlerden veya köylerden geldilerse ne dediklerini hiçbir şekilde anlamazsınız.
Benim kendileriyle muhabbetim genelde karşımdaki kişinin hararetli bir şekilde konuşması,benim cümlelerden bazı kelimeleri çakıp,ana fikri oluşturup cevap vermem şeklinde oluyor.Hintli,pakistanlı,avustralyalı aksanını bile anlayan insanım,bu adamların aksanının ne kadar ağır olduğunu siz düşünün.
Gayet muhabbet sever,ırkçılığı olmayan,aralarına çabuk kabul edilebileceğiniz insanlar topluluğudur.Tam eglenmelik,severim baya kendilerini.Kendilerine asla ve asla *ingiliz* demeyiniz(dayağa kadar gitme potansiyeli var),*British* yani britanyalı tabiri uygundur eğer karşılarındaki kişi yabancı ise.
İçip sıçma ve yaşam tarzı konusunda ingilizlerden çok farkları yok birde.
Garsonlardan duyduğum kadarıyla bahşiş vermeme gibi bir pintilikleri varmış.Hoş ben 10 dolar almıştım ama o ayrı konu.
İngilterenin aksine iskoçyanın yasaları baya baya farklı olup,kendi poundları bile var(britanya dışında geçmiyor,çeviremiyorsunuz bile).3 tane ayrı banka para basiyor,britanya içinde geçerli ama bazı yerler kabul etmiyormuş cahilliklerinden.Öyle demişti yetkili abi bi ara.
Bağımsız olmalarını bekliyorum,hadi aslanlarım.
İrlandalılar:Bkz.iskoçya hakkında yazdıklarım.Zaten bu adamların dili,kültürü falanda çok benziyor birbirine.
Ufak bir not yazayım;Galler,İskoçya ve İrlanda da bazı yerlerde insanlar galce konuşur ve birbirine benzer bu diller.Hatta galce koruma altında bu 3 ülkede.Lakin duymak için ufak köylere falan gitmek gerekiyor.
Kuzey gallerden gelip *benim ana dilim galce* diyen çok kişiyle karşılaştım.
Ha bu arada ben britanya ve irlanda adasını yazdım da,bu arkadaşların birbirine düşman olduğunu düşünmesin kimse.Ülke dışında çok güzel kenetleniyorlar,o bakımdan güvenilmemesini öneririm.Laga luga muhabbetleri güzel o ayrı.
Almanlar:Bunları da *doğu-batı* diye ayırmak gerek bence.Doğudakiler fakir olup,ingilizce konuşmazlar.Batıdakiler allah ne verdiyse.
Severim almanları,rahat müşterilerdir,para da harcarlar.Lakin türklere karşı biraz soğuk olduklarını kabul etmek gerek.
Neden acaba?
Fransızlar:Evet,favorime hoşgeldiniz.Hoş ingilizlerle karşılaştırıldığında fransızlar *melek* gibi kaliyor.En azından *politik doğruluk* manyağı olmadıkları için,sizden hoşlanmadıklarını direk anlayabiliyorsunuz.
Bu arkadaşlar zerre(bak zerre diyorum) ingilizce konuşmaz,ama anlarlar,gemideki herkes kendilerinden nefret eder.
Bu gözler nice fransız şehirlerindeki turist bürolarında ingilizce anlaşamayan turistler gördü(kim acaba).Turist bürosu bu yahu!
Eğer turistseniz,üstüne bir de tc vatandaşıysanız,hayırlı olsun,150.sınıf vatandaşsınız(zerre abartmadım).Amerikalılar falan en azından pasaporttan kurtarıyor.
Tatlıları,pastaneleri,uzun süreli vize veren elçiliği olmasa çekilmez fransızlar.Ülke güzel o ayrı.Ülke genelinde(özellikle güneyde) siesta durumu olabiliyor,dikkat.
Ha birde iyi para harcıyor çakallar.Fransa genel olarak pahalı bir ülke zaten.
İtalyanlar:Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir,İtalyanlara çok ağır giydirmişliğim vardır,lakin bu insanlar çalışmak için doğmamışlar.Muhabbet olsun,parti olsun,bunlar için italyanlardan iyisi yoktur,ama çalışmak için de bunlardan kötüsü yoktur.
Lakin Güney-Kuzey ayrımının bu kadar keskin olduğu başka bir ülke yoktur dünyada.Kuzey'i direk batı avrupa olarak düşünmek gerekiyor.İngilizce sorunu bile yok bak o derece.Lakin hafif soğukluk mevcut(yine de çok güzel muhabbetlerim olmuştur kuzeylilerle).
En güzel kadınlar kuzeydedir.Hani evlenirim o derece tatlı olanları çok.
Güney ise tamamen bir keşmekeş.Müşteri olarak bu tipler o kadar itici ki,anlatması bile zor.Çocuklar *saldım çayıra* kafası,bağırıp çağıranlar,herşeyi yıkanlar,ingilizce diye bir dilin varlığından haberi olmayanlar falan,ne ararsan var güneyde.Lakin güneyin kendine ait bir güzelliği var her zaman(mesela bari'de kapıları açık evler,içinde yaşayanlar vs).Sokaktaki tipleri istiklal'e koy,zerre sırıtmaz,*mahmut abi naber* muhabbeti olur.
İspanyollar:Bkz.yukarıdaki italya yazım.Fark yok hiçbir şekilde.Dil yetenekleri italyanlardan da kötü ama.
Türkler:Açık konuşayım,kendi insanımın en büyük sorunu dil bilmeden ülke dışına çıkması.Hayır her gemide türk çalışan olacak diye bir kaide yok,ciddi zamanımı çalan birşey oluyor *çeviri* yapmak.
Eskiden gemide sağlam para harcayan yurdum insanı,bu aralar alıştı,saat/parfüm dışında çok birşey almıyor.Çanta hariç,çanta manyakları inanılmaz fazla.Yurtdışı olmasının avantajı çok şikayet edilmiyor(artık korku mu çekingenlik mi bilmem),yoksa benim insanım şikayetsiz olmaz.
Lakin arada iyi oluyor 1-2 tane türk müşteri gemide.Muhabbet vs.
Yunanlar:Bkz.yukarıdaki Türkler hakkındaki yazım.Yunanlar biraz bağırıyor ve ingilizce sorunu çok yok,aramızdaki farklar bu şekilde.
Diğer herşey aynı,mimikler bile.Ben zaten yunanlarla türklerin arasındaki farkın sadece din olduğunu savunurum her zaman.
Çinliler:Yazımızdaki en fantastik tipler olan çinliler.Çin bilindiği üzere komünist(!) bir ülke ve insanları dil bilmediği için,genelde ülke dışına çıkma olayı *150 kişi toplanalım,turla gidelim* şeklinde oluyor.
Lakin bu adamlar o kadar görgüsüzler ki,şaştım kaldım çoğu zaman.Sürekli bir bağırma,car car konuşma durumu mevcut.Romadaki çeşmeye ayaklarını sokup,uyarılınca bağıran bir millet bu çinliler.Hatta turist olarak giden çinliler hakkında o kadar çok şikayet gelmişki,artık devlet bunlara *avrupada dikkat edilecek görgü kuralları* tarzı bir broşür veriyor.
Bu arkadaşlar grup halinde gezer,car car konuşur,gerekli olduğunda tur lideri bunu ingilizceye çevirir,siz kenarda izlersiniz.
En büyük avantajları lüks mallara milyonlarca dolar harcamaktan kaçınmamaları.
Sonuçta çin komünist(!) olsa bile,ülke içinde çok ciddi miktarda zengin var ve bu insanlar avrupa/amerikaya gidip,paralarını saçmaktan hiç çekinmiyorlar.Kredi kartları çin dışında 10 bin dolarla limitli olduğu için,milyon dolarlarca nakit alıp gelen çok kişi gördüm.Hatta almanyada kiralanan bir arabada koltuklara saklanmış 2 milyon dolar buldular 2 sene önce falan.Köpek kokuyu almış.
Hoş tek veya çift olarak gezen asyalı görmedim ben hiç.Bunu da asyada hiçbir zaman başarılı olamamış *bireysellik* kültürünün olmamasına bağlıyorum.Sürekli toplu bir iş yapma mevcut.
Hintliler:Hintlileri de biraz ayırmak gerek.Batı ülkelerinde yaşayıp gemiye gelenlerle,hindistanda yaşayip gemiye gelenler arasında ciddi fark var.
İlk grup amerikalılar gibidir,gereksiz şeylere çok para harcamazlar,eglenirler,muhabbetleri iyidir,giderler sonra.
İkinci grup ise,Hindistandaki kast sistemi ve eşitsizlik sağolsun,Cruise'a gelebilenler manyakça zengin kişiler olduğu için,mağazayı boşaltırlar.Lakin boşaltmadan önce kafanızı şişirmeyi,sürekli pazarlık yapmayı(sabit arkadaşım fiyat,valla bak sabit,kazıklamıyoruz alla alla) ihmal etmezler.Hani bizdeki gibi *indirim yok mu? hiç mi yok* muhabbeti direk.
Ruslar:Ruslar genelde *şişman zengin eleman-güzel yiyici kadın* çifti olarak geliyorlar.Adam çok konuşmuyor genelde parayi veren olduğu için,kadın ise en büyük ve en çok parlayan parçayı seçer mücevherat bazında.Rus kadınlarının sevdiği spesifik parçalar olur yani.
Biraz kafa şişiriyorlar ama,rusların zengini sağlam mal alır,onu da söyleyeyim.
Bu arada ingilizce konuşmazlar.
Jamaikalılar:Bunlar ilginç bir grup.Jamaika aslında güzel bir ada olsa da(geceleri ölümüne tehlikeli o ayrı) devlet Türkiyeden bile boktan olduğu için,cruise'a gelenleri hali vakti yerinde insanlar oluyor.
Yani ya çok zenginsin,ya da çok fakir.Devlet zaten kendi vatandaşını sallamıyor,ülkeyi satiyor paso.
Bob Marley'de buralı,ekleyelim.
İnsanlarını severim,muhabbetleri güzel,aksanlarını anlamak inanılmaz zordur ve tatlıdırlar genelde.Mükemmel tavuk yapıyorlar bir de,söyleyeyim.
Para harcarlar,muhabbette yaparlar gemiye gelenler.Rahattırlar yani.
Barbadoslular:Barbados karayiplerdeki en gelişmiş adalardan(hollanda/fransaya bağlı olanları geçersek,bunlar bağımsız),lakin kişi başına düşen gelir Tr ayarında olduğu için,çok bir harcama olmuyor bu arkadaşlar tarafından.
Lakin tipik karayip insanı olarak muhabbetleri iyidir,kalpleri de öyle.
Alışveriş yaparken fix olarak kendi paralarına çevirirler,akılda olsun 1 ABD doları,2 Barbados doları eder.
Finler(genel olarak nordik ülkelerinden gelenler diyelim):Açıkçası finleri hiç amerikan gemilerinde görmedim.Bunlar avrupa gemilerinde takılıyorlarmış.
Valla soğuk nevale bu insanlar da,2-3 fince kelime duyunca pamuk gibi oluyorlar.Lakin Nordik ülkelerinde sahip olduğun şeyleri millete gösterip,hava atma gibi bir kültür olmadığı için(başbakanın bisiklet kullandığı ülkeler bunlar),lüks tüketim baabında bir para harcadıklarını görmedim.
Aralarından çok tatlı olanlarla karşılaştım çok.Özellikle İsveçliler konuşmayı seviyor.Alkol/sigara dışında para harcamalarını beklemeyin yalnız.İngilizce seviyelerinde tabi ki problem yok.
Latin Amerikalılar:Bunları tanımak inanılmaz kolay.5'li 10'lu bağıra bağıra yürüyen kadın grupları görüyorsanız,onlar latin amerikalıdır(latina diyoruz bundan sonra).Bu kadınların kocalarını daha görmedim ama mağazaları boşalttıklarını çok kez gördüm.
Sonradan anlaşıldı ki marka ürünler latin amerikada ağır pahalı.Bundan dolayı çantadır,saattir,parfümdür direk dalıyor bu hatunlar.
Bunun dışında latinaları diğer ülkelerden ayıran en önemli fark gece alışveriş yapmayı sevmeleri.Gece 11'den sonra başlar bunlar,şaşırmayınız.
Ha bu arada ingilizce bilmek mi? İngilizce ne,dil mi? Sorularını sorarak dil seviyeleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Vücut dili tabi ki her yerde geçerli.
Avustralya-Yeni Zelandalılar:Valla bunları severim,gayet neşeli ve konuşkan oluyorlar.Türk olunca zaten konu direk *gallipoli* yani çanakkale.Lakin hepsi doğma büyüme avustralyalı olmayabiliyor,söyleyelim bunu kenarda dursun.
Avustralya bok gibi pahalı bir ülke olduğu için,artık bavul ne kadar alırsa tıkıyolar bunlar,alkol olur sigara olur vs.
Aksanları zordur yalnız.
Kızları da güzeldir,gönül kaptırmamak koşuluyla tabi.Hani üzülmeyin diye diyorum.Dünyada erkekleri tek gecelik ilişkiye zorlayan iki ülkeden bahsediyoruz(evet istatistik yaptılar,hatta erkeklere sordular).
Neyse,konu kaymasın.Tam partilik,mangallık insanlar bunlar.
Caponlar:*Fotoğraf çekemeyince ölen japon* hadisesini görebileceğiniz bu milliyete mensup kişiler ordu halinde dolaşır,herşeyi ve her yeri fotoğraflarlar.Hani çift olarak gelen açıkçası hiç görmedim.
Gelenlerde zaten emekliler oluyor,lakin hepsi kadın,erkeklere ne olmuş sormak istemedim.
Alışveriş kısmı sıkıntılı.Eskiden sağlam alışveriş yaptıklarını duydum,lakin japonyadaki ekonomik durgunluktan dolayı fazla lükse girmiyolar şimdi.Çinliler gibi grup halinde dolaşırlar,ingilizce bilen olmaz.
Hoş haklarını da yemeyeyim,bazen basit konuşanlar bulunabiliyor.Genelde ellerinde ufak bir translator tarzı makina oluyor,onunla anlaştığımız çok olmuştur.
Tatlı insanlardır,severim caponları.Zararsızlar sonuçta.*Türküm* dediğinizde pozitif tepki alacağınız ender milletlerden.
Yazının başında dediğim gibi,burada yazılanlar genelleme olup,herhangi bir geçerliliği yoktur.
Şimdi tahmin edilebileceği üzere gemide biz sürüyle farklı yerden gelen insanlarla uğraşiyoruz,e durum böyle olunca bazı ülkelerden gelen insanların benzer yanları olduğunu keşfediyorsunuz.
Burada yazacaklarım tamamen genelleme olup,doğruluk payı taşımamaktadır.
Amerikalılar:Cruise endüstrisini tek başlarına ayakta tutan bir millet tabi ki yazımızın tepesinde yer alacak.Aslında tarihi anlamda Cruise'u başlatan İngilizler olsa bile,en büyük şirketleri kuran,yöneten ve cruise sektörünün %90ini elinde tutan amerikalılardır.Hatta ve hatta çoğu şirketin ana merkezi Miami'de *caribbean way* denilen tek bir cadde üstünde bulunur.Fantastik.
Amerikalıları aslında genellemek inanılmaz zor.350 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz,eyaletlerin hepsi farklı,batı-doğu kıyısı farklı,hatta iç savaş 1700lerde olmasına rağmen,kuzey ve güney eyaletleri arasında da ciddi farklar mevcut.Güney eyaletlerinde siyahilere ve meksikalılara daha ağır ırkçılık yaparlarken,bazı kuzey eyaletlerinde siyahiler bile yoktur.
Lakin bu demek değildir ki Amerikalıların bazı ortak yönleri yoktur.Sonuçta herkesin sistemin bir parçası olması gerektiği zorunlu olan bir ülkeden bahsediyoruz.Bu arkadaşlar sizinle gayet güzel hoşsohbet etseler bile,arkanızdan sizi resepsiyona çok rahat şikayet edebilirler ve bunun sonuçları ağır olabilir.
İşinizi iyi yapmanız,kendilerine dokunacak bir hata kesinlikle yapmamanız ve sürekli gülümsemeniz gerekmekte bu arkadaşlara hizmet ediyorsanız.Sahici değil,tipik batılı *fake* gülümsemesi kafidir.Onlarda içten gülümsemeyecek zaten size.Bunun dışında sürekli bir *how are you* sorusu gelir,hatta bazılar selam bile vermez,direk how are you diye girer,cevabını aslında umursamaz,öyle alışmıştır.
Şerefsizlik yapma kapasiteleri hakkında bir örnek vereyim;Geminin birinde ana yemek yenirken bu arkadaşlardan bir tanesini boğazına yemek kaçar,servis eden garson direk bunu arkadan tutup,basınçla yemeği çıkartır(hareketi var bunun ilkyardımda ya),herifin ciddi ciddi hayatını kurtarır,adam teşekkür eder ve gider.1 hafta sonra gemi şirketine ve bu elemana dava açar,sebebi ise *yemeği boğazımdan çıkarırken kaburgamı hafif çatlattı,xx milyon dolar tazminat istiyorum*dur.Gemi şirketi işin içinden çıkamaz,herifi şutlamak zorunda kalır.Bu kadar ağır şerefsizleri çıkmaktadır aralarından.
Bazıları sizinle,geldiğiniz ülkeyle,vs. baya ilgilenir,çok azının gerçekten bilgisi vardır ama.Böyle bir durumda eğer gemideyseniz diplomatic ve *politically correct* cevaplar verilmesi ve dine,siyasete falan hiçbir şekilde girilmemesi,girilmesi gerekiyorsa nötr cevaplar verilmesi gerekir.Yani *erdogan kötü ya,bak neler yaptı* diyorsa karşınızdaki *anlıyorum* tarzı cevaplar verilmesi lazım ki muhabbet hemen bitsin,uzamasın.Karşınızdakinin kim olduğunu bilemezsiniz+zaten bu tür muhabbetlere girmek yasaktır,girilse bile kişisel fikrinizi söylemeniz yasaktır.
Genelde bu arkadaşlar ABD dışında bir yere gittiğinde nasıl ki biz hayvanat bahçesini nasıl geziyoruz,aynen öyle gezerler.
Bunun dışında aralarından ciddi anlamda dindar olanları,milliyetçi olanları(aynı bizimkiler gibidir bu tipler) çıkabilir.Uğraşmayınız.
*İndirim* lafı büyülüdür.Eğer birşeyde indirim varsa(fake yada değil) kafayı yerler.Black friday zamanlarını haberlerde okuyanlar nasıl birşey olduğunu çakmıştır diye düşünüyorum.Ciddi ciddi birbirini ezenler var.
Ayrica bu arkadaşların kişisel alanlarına saygı gösterilmesi gerekir.Asla ve asla dokunulmayacak kendilerine(onlar size dokunabilir ama),hatta çocuk,bebek varsa bile kesinlikle(bak kesinlikle diyorum) dokunmamanız gerekir.
Bütün bunlara rağmen,sağlam para bırakırlar.Özellikle avrupa ve asya sezonunda.
Kanadalılar:İşte en sevdiğim milletlerden bir tanesi.Kendilerini tecrübe edene kadar *yandan yemiş amerikalı işte* diye düşündüğüm bu millet,valla çok tatlı çıktı.
Muhabbetleri iyi ve rahattır,şikayet etmezler,memnun etmek kolaydır,kasıntı değillerdir.Amerikalıların aksine dünya hakkında biraz daha bilgililerdir bunlar.
Ayrica sapık gibi para harcarlar.Kanada da herşey pahalıdır da ondan.
Bu yazdıklarım Quebec(yani fransızca konuşulan eyalet) için geçerli değildir.
Gördüğüm tek kötü özellikleri İngiltereden baya etkilendikleri için(bağımsızlık sonrası da) *politically correct* manyağı olmalarıdır.Yani çoğu Kanadalı *ben ISISden hoşlanmıyorum,islam kötü,müslümanlar terörist* falan demez,korkar,*ırkçı* damgası vurulacağına inanır.Bundan dolayı çoğu konuda negatif cevap alamazsınız.
Baya baya da naziktir bu arkadaşlar.ABD'den ve amerikalılardan içten içe çok haz etmedikleri hissiyatını yarattılar bende.
Bir de Quebecte herkes ingilizce bilmez,ülke dışına çıktılarında bile konuşmayabilirler(fransız artığı olduğu ne kadar da belli),cinnet geçirmeyin yani.
İngilizler:Bu yazacağım biraz ağır olabilir ama özgür konuşma kapsamına giriyor,ondan hiç gücenmiyorum.
Dünyadan tamamen silinse zerre eksikliğini hissetmeyeceğim ve üzülmeyeceğim bir millettir ingilizler.Hatta atom bombası da atılabilir,hiçbirşey hissetmem.
Yazacaklarım büyük ihtimal Londra için geçerli değil,çoğu kişinin Londra tamamen farklı bir yer dediğini duydum,ki zaten londralı kimseyle de çalışmadım ve müşterim olmadı.Benim tecrübem ufak tefek şehirler,kasabalar,köylerden vs. gelenlerdi.
Müşteri olarak konuşursak açıkçası çok bir sorun yaşamadım,güzel de muhabbet etmişliğim var.Lakin muhabbet ettiklerim genelde *baby boomer* dediğimiz,şimdi emekli olan insanlardı.Dünya hakkında fikirleri olan,gezen,hafif soğuk olan ama rahatça konuşulan kişiler.Lakin hala manyak gibi içiyorlar,nedenini hiç anlamadım,anlatan birisi olursa da anlayacağımı zannetmiyorum.
Gelelim benim jenerasyon ve daha gençlere(yani 28 yaşındayım,35 yaş ve altı diyelim).Bu tipler ırkçını,o.ç'nin en önde bayrak sallayanıdır.İngilterede doğmuş büyümüş,aksanı bile tamamen aynı olan birisine *o bizden değil,annesi babası hırvat*(kadın hayatında hırvatistana gitmemiş) diyen ve aralarına almayan tiplerden bahsediyorum.
Saf ingiliz değilseniz,aralarına girmeniz imkansıza yakındır,girseniz bile sürekli sarcasm,iğneleme,şaka yollu küçük görme muhabbetleriyle uğraşırsınız.Eski sömürgelerinden gelenlerle çok iyi anlaşırlar(ABD'li,avustralyalı,kanadalı falan).Çok ciddi bir mafya örgütlenmeleri vardır gemide,birbirleriyle içip,sonra arkalarından konuşsalar bile,birbirlerini kollarlar,herşeyden haberleri vardır.
Kendilerine göre İngiltere dünyanın en mükemmel ülkesidir ve hiçbir kötü tarafı yoktur.Asıl zurnanın zırt deliği buradan giriyor,eğer siz(yani 3.dünya ülkesi vatandaşı) bu adamların ülkesini eleştirmeye kalkarsanız,direk cephe alırlar,savunurlar,ülkenize laf ederler,ışık hızıyla bu bilgi gemideki bütün ingilizlere gider.Bu eleştiri *ben cadbury çikolatasını sevmiyorum,çok tatlı* gibi inanılmaz basit birşey olabilir.Kraliyet ailesini kendi aralarında(veya sizinle muhabbette) eleştirebilirler,lakin siz birşey diyemezsiniz,derseniz yandınız.
Gezmekten anladıkları *ya plaja gidelim,ıstakoz gibi yanalım*dan ibaret olup,gittikleri yerlerin yerel yemeklerini,kültürünü,tarihi yerlerini falan tanımaya tenezzül bile etmezler,direk ingiliz yemekleri varsa(buna gülesim geliyor,çok ağır hemde) oraya giderler,olmadı burger king.
Bu gözler kaç tane ingilizin ispanya ve italyada burger king aradığını gördü.
Kendi mutfaklarının muhteşem olduğuna inançları tamdır.En güldüğüm salaklıklarından birisi de budur.
Hala *kraliyet vatandaşı* sanrısındadırlar(cem yılmazın anlattıkları kelimesi kelimesine doğru evet),azımsanamayacak bir kısmının *iyide ben suç işlesem birşey olmaz ki başka ülkede,ingiltere kanunlarına göre yargılanmam gerekir* tarzı bir düşüncesi vardır.Hatta bazıları kendi pasaportlarının diplomatik dokunulmazlık falan verdiğini düşünür.Dalga geçmiyorum.
Benim neslimin ciddi ciddi dünyadan haberi yok.Türkiyede kendileriyle eşdeğer olan insanlar çok daha kalitelidir bu tiplerden,kalıbımı basarım.
Eğer çalıştığınız takımda bu arkadaşlar var ve bunların arasında kadınlar ve gay'ler(hayır homofobiklikle alakam yok,sadece tecrübe.10 tane gay oda arkadaşım olmuştur şimdiye dek) var ise İNANILMAZ ÖTESİ dikkatli olmanız önerilir.Bu kadar arkadan iş çeviren,sizi baltalayan,yardım etseniz bile sizi şikayet eden tiplerle karşılaşmadım ingilizler dışında.Genetik olarak hepsinde bir *politikacılık* var.Sokaktan adam çevir,Türkiyeye başbakan yap,çoğu kişiyi parmağında oynatır,öyle bir yetenekleri var.Erkeklerin arasından da gayet kafa,rahat tipler çıkabiliyor,sorun yok o konuda.
Bunun dışında,aşağı yukarı hepsi *fake* naziktir.Paso sorry der,excuse me der,umurunda bile değildir,otomatik der bunu,robot gibi yani.İngilterede ses tonuna göre *sorry*nin 10 anlamı olduğunu biliyormuydunuz mesela?
Hayat felsefeleri genelde *içelim,sıçalım,sonraki gün ne yaptığımızı hatırlamayalım,sürekli parti yapalım,weed,uyuşturucu falan ne varsa alalım,dünyadan haberimiz olmasın zaten sıkıcı* şeklindedir.
Tiksindirici.
Ha bir de hemcinslerime söylüyorum bunu;İngilterede doğup büyüyen birisiyle evlenmeyi,ciddi ilişkiye girmeyi sakın ha sakın(bak sakın diyorum) düşünmeyiniz.Boynuzların sayısını unutursunuz bir süre sonra.Hoş o kadar çakaldırlar ki,haberiniz bile olmaz.Kendi erkekleri kadınlarını *en az feminen olan kadın* seçti,*slut*lıklarından şikayet ediyorlar ki ingiliz erkeği baya geniştir.Artık buradan nasıl bir sonuç çıkariyorsanız bilemem.Ağızlarıyla içemeyen bir millet bunlar.
Ha birde pintidirler.
Arada bir ingiliz mutfağı muhabbeti oluyor,gülmekten geberesim geliyordu.Hindistan olmasa açlıktan geberecek bir milletten bahsediyoruz,yazık.
Galliler:Bu arkadaşları çoğunuz duymamıştır,anlatayım.Galli dediğimiz kişiler ingilterenin batısında olan *galler* adlı ülkeden gelen kişilere denir.Büyük britanyanın parçası yani,kendilerine ait yasaları var,başbakanı falan filan var.
Galliler aslında güneyden ve kuzeyden gelenler olarak ikiye ayrılıyor.Güneyliler ingilizlerin yandan yemişiyken,kuzeyde galce konuşulur,hatta çoğu insan ingilizceyi ikinci dil olarak konuşur ve ağır anti-ingilizlerdir.Şahsen gallileri severim.
Büyük britanyanın en az gelişmiş olan bölgesi olduğu için(maaşlar falan daha az),ingilizler bunlarla paso dalga geçer,ülkedeki koyun sayısıyla alakalı sürekli bir dalga geçme ortamı mevcuttır(bkz.sheepshagger).
Britanyanın en güzel kızları da buradan çıkar ama.En baba müdürlerim ve tanıdığım en tatlı hatunlar bu bölgeden çıkmadır.
Fakir oldukları için gemide çok para harcamazlar ama muhabbetleri süperdir.Kadınlarının aksanı inanılmaz tatlıdır ayrıca.
Yaşam tarzları ingilizlerle benzerlik gösterir(içme,sıçma falan).
Kendilerine ingiliz demeyiniz ayrıca,baya alınıyorlar.
İskoçlar:İşte geliyor gönlümün efendisi diyeceğim iskoçları baya severim,hatta britanyada yaşamayı düşüneceğim tek yerdir iskoçya.Aksanları inanılmaz tatlı olup(amy macdonald dinleyiniz,fikir verir),küçük şehirlerden veya köylerden geldilerse ne dediklerini hiçbir şekilde anlamazsınız.
Benim kendileriyle muhabbetim genelde karşımdaki kişinin hararetli bir şekilde konuşması,benim cümlelerden bazı kelimeleri çakıp,ana fikri oluşturup cevap vermem şeklinde oluyor.Hintli,pakistanlı,avustralyalı aksanını bile anlayan insanım,bu adamların aksanının ne kadar ağır olduğunu siz düşünün.
Gayet muhabbet sever,ırkçılığı olmayan,aralarına çabuk kabul edilebileceğiniz insanlar topluluğudur.Tam eglenmelik,severim baya kendilerini.Kendilerine asla ve asla *ingiliz* demeyiniz(dayağa kadar gitme potansiyeli var),*British* yani britanyalı tabiri uygundur eğer karşılarındaki kişi yabancı ise.
İçip sıçma ve yaşam tarzı konusunda ingilizlerden çok farkları yok birde.
Garsonlardan duyduğum kadarıyla bahşiş vermeme gibi bir pintilikleri varmış.Hoş ben 10 dolar almıştım ama o ayrı konu.
İngilterenin aksine iskoçyanın yasaları baya baya farklı olup,kendi poundları bile var(britanya dışında geçmiyor,çeviremiyorsunuz bile).3 tane ayrı banka para basiyor,britanya içinde geçerli ama bazı yerler kabul etmiyormuş cahilliklerinden.Öyle demişti yetkili abi bi ara.
Bağımsız olmalarını bekliyorum,hadi aslanlarım.
İrlandalılar:Bkz.iskoçya hakkında yazdıklarım.Zaten bu adamların dili,kültürü falanda çok benziyor birbirine.
Ufak bir not yazayım;Galler,İskoçya ve İrlanda da bazı yerlerde insanlar galce konuşur ve birbirine benzer bu diller.Hatta galce koruma altında bu 3 ülkede.Lakin duymak için ufak köylere falan gitmek gerekiyor.
Kuzey gallerden gelip *benim ana dilim galce* diyen çok kişiyle karşılaştım.
Ha bu arada ben britanya ve irlanda adasını yazdım da,bu arkadaşların birbirine düşman olduğunu düşünmesin kimse.Ülke dışında çok güzel kenetleniyorlar,o bakımdan güvenilmemesini öneririm.Laga luga muhabbetleri güzel o ayrı.
Almanlar:Bunları da *doğu-batı* diye ayırmak gerek bence.Doğudakiler fakir olup,ingilizce konuşmazlar.Batıdakiler allah ne verdiyse.
Severim almanları,rahat müşterilerdir,para da harcarlar.Lakin türklere karşı biraz soğuk olduklarını kabul etmek gerek.
Neden acaba?
Fransızlar:Evet,favorime hoşgeldiniz.Hoş ingilizlerle karşılaştırıldığında fransızlar *melek* gibi kaliyor.En azından *politik doğruluk* manyağı olmadıkları için,sizden hoşlanmadıklarını direk anlayabiliyorsunuz.
Bu arkadaşlar zerre(bak zerre diyorum) ingilizce konuşmaz,ama anlarlar,gemideki herkes kendilerinden nefret eder.
Bu gözler nice fransız şehirlerindeki turist bürolarında ingilizce anlaşamayan turistler gördü(kim acaba).Turist bürosu bu yahu!
Eğer turistseniz,üstüne bir de tc vatandaşıysanız,hayırlı olsun,150.sınıf vatandaşsınız(zerre abartmadım).Amerikalılar falan en azından pasaporttan kurtarıyor.
Tatlıları,pastaneleri,uzun süreli vize veren elçiliği olmasa çekilmez fransızlar.Ülke güzel o ayrı.Ülke genelinde(özellikle güneyde) siesta durumu olabiliyor,dikkat.
Ha birde iyi para harcıyor çakallar.Fransa genel olarak pahalı bir ülke zaten.
İtalyanlar:Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir,İtalyanlara çok ağır giydirmişliğim vardır,lakin bu insanlar çalışmak için doğmamışlar.Muhabbet olsun,parti olsun,bunlar için italyanlardan iyisi yoktur,ama çalışmak için de bunlardan kötüsü yoktur.
Lakin Güney-Kuzey ayrımının bu kadar keskin olduğu başka bir ülke yoktur dünyada.Kuzey'i direk batı avrupa olarak düşünmek gerekiyor.İngilizce sorunu bile yok bak o derece.Lakin hafif soğukluk mevcut(yine de çok güzel muhabbetlerim olmuştur kuzeylilerle).
En güzel kadınlar kuzeydedir.Hani evlenirim o derece tatlı olanları çok.
Güney ise tamamen bir keşmekeş.Müşteri olarak bu tipler o kadar itici ki,anlatması bile zor.Çocuklar *saldım çayıra* kafası,bağırıp çağıranlar,herşeyi yıkanlar,ingilizce diye bir dilin varlığından haberi olmayanlar falan,ne ararsan var güneyde.Lakin güneyin kendine ait bir güzelliği var her zaman(mesela bari'de kapıları açık evler,içinde yaşayanlar vs).Sokaktaki tipleri istiklal'e koy,zerre sırıtmaz,*mahmut abi naber* muhabbeti olur.
İspanyollar:Bkz.yukarıdaki italya yazım.Fark yok hiçbir şekilde.Dil yetenekleri italyanlardan da kötü ama.
Türkler:Açık konuşayım,kendi insanımın en büyük sorunu dil bilmeden ülke dışına çıkması.Hayır her gemide türk çalışan olacak diye bir kaide yok,ciddi zamanımı çalan birşey oluyor *çeviri* yapmak.
Eskiden gemide sağlam para harcayan yurdum insanı,bu aralar alıştı,saat/parfüm dışında çok birşey almıyor.Çanta hariç,çanta manyakları inanılmaz fazla.Yurtdışı olmasının avantajı çok şikayet edilmiyor(artık korku mu çekingenlik mi bilmem),yoksa benim insanım şikayetsiz olmaz.
Lakin arada iyi oluyor 1-2 tane türk müşteri gemide.Muhabbet vs.
Yunanlar:Bkz.yukarıdaki Türkler hakkındaki yazım.Yunanlar biraz bağırıyor ve ingilizce sorunu çok yok,aramızdaki farklar bu şekilde.
Diğer herşey aynı,mimikler bile.Ben zaten yunanlarla türklerin arasındaki farkın sadece din olduğunu savunurum her zaman.
Çinliler:Yazımızdaki en fantastik tipler olan çinliler.Çin bilindiği üzere komünist(!) bir ülke ve insanları dil bilmediği için,genelde ülke dışına çıkma olayı *150 kişi toplanalım,turla gidelim* şeklinde oluyor.
Lakin bu adamlar o kadar görgüsüzler ki,şaştım kaldım çoğu zaman.Sürekli bir bağırma,car car konuşma durumu mevcut.Romadaki çeşmeye ayaklarını sokup,uyarılınca bağıran bir millet bu çinliler.Hatta turist olarak giden çinliler hakkında o kadar çok şikayet gelmişki,artık devlet bunlara *avrupada dikkat edilecek görgü kuralları* tarzı bir broşür veriyor.
Bu arkadaşlar grup halinde gezer,car car konuşur,gerekli olduğunda tur lideri bunu ingilizceye çevirir,siz kenarda izlersiniz.
En büyük avantajları lüks mallara milyonlarca dolar harcamaktan kaçınmamaları.
Sonuçta çin komünist(!) olsa bile,ülke içinde çok ciddi miktarda zengin var ve bu insanlar avrupa/amerikaya gidip,paralarını saçmaktan hiç çekinmiyorlar.Kredi kartları çin dışında 10 bin dolarla limitli olduğu için,milyon dolarlarca nakit alıp gelen çok kişi gördüm.Hatta almanyada kiralanan bir arabada koltuklara saklanmış 2 milyon dolar buldular 2 sene önce falan.Köpek kokuyu almış.
Hoş tek veya çift olarak gezen asyalı görmedim ben hiç.Bunu da asyada hiçbir zaman başarılı olamamış *bireysellik* kültürünün olmamasına bağlıyorum.Sürekli toplu bir iş yapma mevcut.
Hintliler:Hintlileri de biraz ayırmak gerek.Batı ülkelerinde yaşayıp gemiye gelenlerle,hindistanda yaşayip gemiye gelenler arasında ciddi fark var.
İlk grup amerikalılar gibidir,gereksiz şeylere çok para harcamazlar,eglenirler,muhabbetleri iyidir,giderler sonra.
İkinci grup ise,Hindistandaki kast sistemi ve eşitsizlik sağolsun,Cruise'a gelebilenler manyakça zengin kişiler olduğu için,mağazayı boşaltırlar.Lakin boşaltmadan önce kafanızı şişirmeyi,sürekli pazarlık yapmayı(sabit arkadaşım fiyat,valla bak sabit,kazıklamıyoruz alla alla) ihmal etmezler.Hani bizdeki gibi *indirim yok mu? hiç mi yok* muhabbeti direk.
Ruslar:Ruslar genelde *şişman zengin eleman-güzel yiyici kadın* çifti olarak geliyorlar.Adam çok konuşmuyor genelde parayi veren olduğu için,kadın ise en büyük ve en çok parlayan parçayı seçer mücevherat bazında.Rus kadınlarının sevdiği spesifik parçalar olur yani.
Biraz kafa şişiriyorlar ama,rusların zengini sağlam mal alır,onu da söyleyeyim.
Bu arada ingilizce konuşmazlar.
Jamaikalılar:Bunlar ilginç bir grup.Jamaika aslında güzel bir ada olsa da(geceleri ölümüne tehlikeli o ayrı) devlet Türkiyeden bile boktan olduğu için,cruise'a gelenleri hali vakti yerinde insanlar oluyor.
Yani ya çok zenginsin,ya da çok fakir.Devlet zaten kendi vatandaşını sallamıyor,ülkeyi satiyor paso.
Bob Marley'de buralı,ekleyelim.
İnsanlarını severim,muhabbetleri güzel,aksanlarını anlamak inanılmaz zordur ve tatlıdırlar genelde.Mükemmel tavuk yapıyorlar bir de,söyleyeyim.
Para harcarlar,muhabbette yaparlar gemiye gelenler.Rahattırlar yani.
Barbadoslular:Barbados karayiplerdeki en gelişmiş adalardan(hollanda/fransaya bağlı olanları geçersek,bunlar bağımsız),lakin kişi başına düşen gelir Tr ayarında olduğu için,çok bir harcama olmuyor bu arkadaşlar tarafından.
Lakin tipik karayip insanı olarak muhabbetleri iyidir,kalpleri de öyle.
Alışveriş yaparken fix olarak kendi paralarına çevirirler,akılda olsun 1 ABD doları,2 Barbados doları eder.
Finler(genel olarak nordik ülkelerinden gelenler diyelim):Açıkçası finleri hiç amerikan gemilerinde görmedim.Bunlar avrupa gemilerinde takılıyorlarmış.
Valla soğuk nevale bu insanlar da,2-3 fince kelime duyunca pamuk gibi oluyorlar.Lakin Nordik ülkelerinde sahip olduğun şeyleri millete gösterip,hava atma gibi bir kültür olmadığı için(başbakanın bisiklet kullandığı ülkeler bunlar),lüks tüketim baabında bir para harcadıklarını görmedim.
Aralarından çok tatlı olanlarla karşılaştım çok.Özellikle İsveçliler konuşmayı seviyor.Alkol/sigara dışında para harcamalarını beklemeyin yalnız.İngilizce seviyelerinde tabi ki problem yok.
Latin Amerikalılar:Bunları tanımak inanılmaz kolay.5'li 10'lu bağıra bağıra yürüyen kadın grupları görüyorsanız,onlar latin amerikalıdır(latina diyoruz bundan sonra).Bu kadınların kocalarını daha görmedim ama mağazaları boşalttıklarını çok kez gördüm.
Sonradan anlaşıldı ki marka ürünler latin amerikada ağır pahalı.Bundan dolayı çantadır,saattir,parfümdür direk dalıyor bu hatunlar.
Bunun dışında latinaları diğer ülkelerden ayıran en önemli fark gece alışveriş yapmayı sevmeleri.Gece 11'den sonra başlar bunlar,şaşırmayınız.
Ha bu arada ingilizce bilmek mi? İngilizce ne,dil mi? Sorularını sorarak dil seviyeleri hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz.
Vücut dili tabi ki her yerde geçerli.
Avustralya-Yeni Zelandalılar:Valla bunları severim,gayet neşeli ve konuşkan oluyorlar.Türk olunca zaten konu direk *gallipoli* yani çanakkale.Lakin hepsi doğma büyüme avustralyalı olmayabiliyor,söyleyelim bunu kenarda dursun.
Avustralya bok gibi pahalı bir ülke olduğu için,artık bavul ne kadar alırsa tıkıyolar bunlar,alkol olur sigara olur vs.
Aksanları zordur yalnız.
Kızları da güzeldir,gönül kaptırmamak koşuluyla tabi.Hani üzülmeyin diye diyorum.Dünyada erkekleri tek gecelik ilişkiye zorlayan iki ülkeden bahsediyoruz(evet istatistik yaptılar,hatta erkeklere sordular).
Neyse,konu kaymasın.Tam partilik,mangallık insanlar bunlar.
Caponlar:*Fotoğraf çekemeyince ölen japon* hadisesini görebileceğiniz bu milliyete mensup kişiler ordu halinde dolaşır,herşeyi ve her yeri fotoğraflarlar.Hani çift olarak gelen açıkçası hiç görmedim.
Gelenlerde zaten emekliler oluyor,lakin hepsi kadın,erkeklere ne olmuş sormak istemedim.
Alışveriş kısmı sıkıntılı.Eskiden sağlam alışveriş yaptıklarını duydum,lakin japonyadaki ekonomik durgunluktan dolayı fazla lükse girmiyolar şimdi.Çinliler gibi grup halinde dolaşırlar,ingilizce bilen olmaz.
Hoş haklarını da yemeyeyim,bazen basit konuşanlar bulunabiliyor.Genelde ellerinde ufak bir translator tarzı makina oluyor,onunla anlaştığımız çok olmuştur.
Tatlı insanlardır,severim caponları.Zararsızlar sonuçta.*Türküm* dediğinizde pozitif tepki alacağınız ender milletlerden.
Yazının başında dediğim gibi,burada yazılanlar genelleme olup,herhangi bir geçerliliği yoktur.
Hey be kardeşim benim İsrail yazılarında sırf Müslümanlar İsraillileri sevmiyor diye övüp de üzerine bu yazıda gelip Türk insanının basit klişesi olan "İngilizler o. çocuğudur" veya "Fransızlar İngilizce bilmez" görüşlerini savunman çok ama çok komik be kardeşim...
YanıtlaSilFransa'nın ne kadar turist çektiğini biliyor musun sen dünyada? Paris'te yazın sokakta birine yol soracak olsan soracağın kişi turist çıkar zaten %90 kardeşim. İngiltere nüfusunun neredeyse yarısının ana dilinin İngilizce olmadığını biliyor musun? Bilmezsin. Çünkü sen sadece halkın kafasına yerleşmiş klişelere göre beynini programlamış, fakat bu klişeler konusunda mesele Müslümanlık olunca klişelerin zıttını herhangi bir dayanağı olmadan savunan birisin.
Yorumumu silebilirsin kardeşim. Fakat böylece kendini kandırmaya devam edersin. Kolay gelsin
Merhaba,
SilDüşünce özgürlüğünü dibine kadar savunduğum için,yorumunuzu tabi ki silmeyeceğim.
İngilizlerden çok çektim(arkadan vurma vs.).İngiltere nüfusunun yarısının anadilinin ingilizce olmaması beni ilgilendirmiyor.Benim bilfiil müşterilerim ve iş arkadaşlarım *has* ingilizdi.Yani büyük şehirlerden gelmeyen,*beyaz* ingiliz.
Fransa hakkında söylediklerim de dibine kadar doğrudur.Fransızlar parisi fransız şehri saymaz zaten.Sorsaydınız öğrenebilirdiniz.Fransa da paristen ibaret değildir.
İlk paragrafınız çok anlamsız,arada bir bağlantı yok.
Bu blog'da din vs. tartışmıyorum çünkü imanınızı kaybetmenizi istemem.
Saygılar,
Abi kusura bakma da senin bu ırkçı ifadelerini gördükçe yabancıların Türklere karşı önyargılı olmasını, Türkleri genelinin sevmemesini anlıyorum, adamlara hak veriyorum.
YanıtlaSilKoskoca bir millet bana da sırf İngiliz olduğum için veya sırf Fransız olduğum için bu kadar saydırsa, benim ülkemden tanıştığı 3-5 insan dolayısıyla koskoca milletime ırkçı ifadeler kullansa, hakaretler etse, sırf pasaportum dolayısıyla benden nefret etse, ben de onlardan nefret ederdim. Bu Avrupalıların ırkçı kesimine sonuna kadar hak veriyorum. Varsın nefret etsinler, varsın terörist muamelesi yapsınlar. Az bile.
Üstteki yoruma da katılıyorum bu arada. Özellikle ikinci paragrafının son cümlesine. Kaldı ki arkadaş din ile ilgili bir şey dememiş ki "bu blogda din tartışmıyorum imanınızı kaybetmenizi istemem" demişsin. O kısmını da anlayamadım. Bir şeyleri kanıtlama, kendini zeki gösterme gibi bir çaban var.
Müslüman kelimesinin geçtiği her yerde sende bir sinir oluşuyorsa bu karşındaki Müslümanın değil, senin sorunundur abi. Ha bir de bu iman kaybettirme konusundaki özgüveninin nedenini anlıyorum. Çünkü az biraz okumuş araştırmış bir Ateist bizim ülkemizdeki mezhepçi, hayatı boyunca Kur'an'ı bile okumamış bir Müslüman'ı tartışmada mahveder. Çünkü bu insanlar bilgisizdir ve çocukluklarında ne öğrenmişlerse onu körü körüne savunurlar, dünyanın en mantıklı izahını getirsen bile sana inanmazlar. Ailesi öyle yetiştirmiştir çünkü. İnandıkları şeyde mantık aramazlar. Dolayısıyla ne yaparsan yap imanını kaybettiremezsin bu insanlara.
Anladığım kadarıyla ülkemizdeki Ateistlerin %99,9'u ile aynısın. Her fırsatta Müslümanlara laf sokman, İsraillileri övmen, Ateist cümleler kurman bile bunu gösteriyor.
Ben burada seninle din tartışsam tüm değer yargılarını yıkarım. Ben senin gibi Kur'an'ı Diyanet mealinden binbir türlü önyargıyla kin ve nefretle okuyup, İslam'ın Arap yobazlardan Fetodan Akpden Adnan Oktar'dan ibaret olduğunu düşünerek, Müslümanların sevap kazanmak için yaptığı iyilikleri "tanrıya yağcılık" olarak niteleyen fakat kendi yaptıkları (sözde) karşılıksız iyilikleri bir gün geri döneceğine inanarak yaptıklarını savunan Ateistlerin argümanlarının %99,9'unun dayalı olduğu kendi içinde çelişen Dawkins'e bakıp, camideki imamlara bakıp, Arap yobazların sarığına sakalına bakıp, elit kesime yaranmak için, zeki gözükmek için Ateist olmadım çünkü. Fakat tartışmayacağım. Birincisi, bunun yeri senin blogundaki yorum kısmı değil(kendin de belirtmişsin zaten). İkincisi, senin gibi bir insan Ateist kalsa daha iyi. Hem bu halin senin işine geliyor, hem de kusura bakma ama seviyedeki birine laf anlatmak 30 kat daha zor. Zaten başka bir yorumda "dinle ilgili düşüncelerim vardır ve değişmez" demişsin. Bu cümlen bile seninle din tartışmanın mantıksızlığını ortaya koyuyor.
Bir forum sitesinde Kıbrıs'ta üniversite okurken okulu yarısında bıraktığını yazmışsın. Üniversite sınavında 3 soru işaretlenerek girilebilen bir okulu kazanmış olman ve onu da yarıda bırakmış olman üzerinden bu çıkarıma vardım. Şimdi gelip "üniversite sınavı zeka testi değil" dersin ama siz Ateistlerin can damarı olan, her fırsatta tutunduğu dal olan bilim zeki insanların sorumluluğunu bilip çalıştığını kanıtlamıştır. Dolayısıyla "her çalışkan zeki değildir fakat her zeki çalışkandır" gibi bir sonuca varılabiliyor. Bunu söylememin nedeni "ben çok zekiyim, tüm İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar ve İtalyanlar embesildir, tüm Müslümanlar yobazdır, tüm Finlandiyalılar çok zekidir" anlamına gelen yazılarına cevap vermekti.
Blogunu da bir süredir okuyordum ama bu yazından sonra gezi yazıları dışındaki yazılarını okumama kararı aldım. Yiğidi öldür hakkını yeme, gezi yazılarını güzel yazıyorsun.
Kolay gelsin.
Ha bir de eklemeyi unutmuşum, yazdıklarımdan bilimi reddettiğim gibi bir anlam çıkmasın. Bilim ve din hiçbir şekilde çelişmez zaten. Bu ikisinin çeliştiğini iddia edenler sadece İslam'ı anlamamış Ateistlerdir. Dolayısıyla ifademden bilimi reddettiğim anlaşılmasın ekleyeyim dedim.
SilMerhaba,
SilValla baya saydırmışsınız da,açıkçası beni tanımadığınız için,çok umursamıyorum dediklerinizi.Lakin tabi ki silmeyeceğim bu yorumu.
Batılıların türkleri sevmemesinin sebepleri vardır,buraya yazarsam ciddi uzun olur,o bakımdan hiç uğraşmayacağım.Lakin ipucu verebilirim;tarih.
Okulu iyi ki bırakmışım,bırakmasaydım sabah 9 akşam *esnek çalışma saatleri* şeklinde mükemmel bir ofis işim olacaktı.Yani bırakmamın sebebi sizin zannettiğiniz gibi değil.Bölüm sarmadı ve yanlıştı benim için.Onu geçtim herkes üniversite okuyacak diye bir kaide yok.Kendi yaşıtımı geçin,yaşını başını almış çok az insan benimki kadar hayat tecrübesine sahiptir.Sizde büyük ihtimal bu olmadığı için bana saydırmışsınız,şaşırmadım.
Daha önceki başlıklarımda ırkçılığın ne olduğunu anlatmıştım.Okumamışsınız belli.
Lakin daha önce de dediğim gibi,bunun yeri burası değil.Bu blog insanlara cruise hakkında bilgi verir,insanların *ırkçılık*larını,*ateist*liklerini vs. tartışmaya açık değildir(aslında açıktır ama blogun olayı o değil).
Ayrica sidik yarıştırmıyoruz burada,bazı düşüncelerim nettir ve değişmez evet.Herkesin belli düşünceleri nettir ve değişmez.
Onu geçtim bana laf anlatmanızı beklemiyorum ki?
Saygılar,
Tolga super yazmissin, eline saglik...
SilAsırlar boyunca teizmin tezi: Evrenin bir başlangıcı ve dolayısıyla yaratıcısı vardır.
YanıtlaSilAsırlar boyunca ateizmin tezi: Evren hep kendiliğinden vardı, yaratıcıya gerek yok.
Araya bilimin soktuğu çomak: Big Bang; yani evrenin başlangıcı vardır.
Big Bang'in ilk ve en katı muhalefetçileri, ateistler arasından çıkmıştır, zira asırlık argümanları sarsılmıştır. Hatta "Big Bang" ismi bile ateist astronom Fred Hoyle'un BBC'de "ne yani her şey 'büyük bir patlamayla' mı ortaya çıktı?" minvalinde dalga geçme amaçlı sorduğu bir sorudan gelir.
Zaman geçer, önce evrenin genişlediği, ardından kozmik fon radyasyonu keşfedilir. Big Bang artık bize gerçeği (şu ana kadar) en iyi şekilde anlatan teori olduğunu tekrar tekrar ispat etmiştir.
Bu sefer tezler şu hale gelir:
Teizm: Evrenin başlangıcı ve dolayısıyla yaratıcısı var.
Ateizm: Biz birçok (hatta sonsuz) olası evrenden birinde yaşıyoruz. Bunların yaratıcısı olup olmadığı meçhul.
Sonuç itibarıyla subjektif felsefi görüşünü, bilimin önüne koyanlar, hala işi yokuşa sürüyorlar. Bir evrenin başlangıcının olması dahi bizi Allah/Tanrı/Yaratıcı inancına götürürken, birden çok, hatta sonsuz evrenlerin var olması, kaçınılmaz olarak yine Allah inancına kapı açacaktır.
Bir başlangıcı olduğunu bildiğimiz evrende, bir Hindu bile ateistten, yani yaratıcının kesinlikle olmadığını söyleyen bir insandan daha rasyoneldir. (He tabi detaya inersek Hindu çok çuvallayacaktır, fakat maça 1-0 galip başlayacaktır)
Bu ülkenin müslümanı çok mu müslüman ki, ateisti adam akıllı ateist olsun. Akp'yi görüp İslam eleştirisi yapan, on binlerce yıllık insanlık tarihini kendi gördüğü 50-60 sene üzerinden değerlendiren veya tarihi de kendi keyfine göre yorumlayan yurdum ateisti suçu İslam'a atadursun, suç beynini tasavvuf illetine kaptıran müslümanlarındır. Bizim insanımız aşağılık kompleksi içinde kendi tarihine yabancıdır. Ben de tarihimizi tamamen beğenmiyorum. Lakin bu işler öyle İncil ve Tevrat eleştirisi yapan Kierkegaard'dan, Feuerbach'tan duyduklarını İslam zannederek atıp tutmakla olmuyor güzel kardeşim. Okulda dersime giren sosyalist hocalardan bile Adem'in çocuklarının ensest ile çoğaldıklarını, dinlere göre dünya tarihinin 6000 yıl olduğunu, Lut'un kızlarıyla seviştiğini ve dinlerin tamamen palavra olduğunu dikte eden masallar işitti bu kulaklar. Akademisyeni böyleyse ergen ateistleri sen düşün. Adamlar Kitab-ı Mukaddes hikayelerini bile Kuran'dan biliyorlar. Neyse, arada sırf ateist olduğu için kendini otomatikman bilim adamı zanneden boş beleş güruha da iki çakasım geldi buradan, hak geçmesin.
YanıtlaSil