18 Eylül 2014 Perşembe

Haberler haberler

Ilk defa tabletle yaziyorum,bakalim nasil olacak.Turkce karakter yok ama.
Gemi ufak, direk tatil yapiyoruz denilebilir.1 haftalik cruiseun 6 gunu liman olursa boyle oluyormus.Cok fazla kural yok, kafamiza gore takiliyoruz valla.MSC fiyaskosundan sonra,calisma saatleri saka gibi geliyor bunyeye.

Bu gemi 29 ekimde bakima gireceginden+sonraki gemim 9 aralikta olacagi icin, kasimda trde yaticaz gibi duruyor simdilik.

Lakin yeni geminin cruiselari o kadar karisik ki, temmuz basina kadar dunyanin % 10unu falan dolasacak heralde.Tek kotu tarafi denizde fazla kalmasi.

Bu cruiselar arasinda dikkat cekenler martta 2 tane yapilacak norvec, mayistaki istanbul ve efes,yilbasinda karayipler, 24 gunluk disneylandli ABD, Venedikte 1 gece kalmali cruiselar.ABDyi ozellikle beklemekteyim, New orleans ve charlestonda yapilacak overnightlar(1 gece kalma yani) icin.

Gemide buyuk degil.

Efsaneler otesi bir kontrat geciricez gibi duruyor simdilik.
 
Izlemeye devam ediniz.

15 Eylül 2014 Pazartesi

Bundespolizei vs Tc vatandaşı;Fantastik bir pasaport polisi hikayesi

 Genelde pasaport kuyruklarında başıma bir iş gelmez ama bu seferki aklıma bile gelmeyecek fantastiklikte başıma geldi,yamuldum,sonra sinirden gülmeye başladım.Öyle birşey oldu,anlatalım.

 Kimsenin başına gelmediğine adım gibi eminim.

Şimdi litvanyadan çıkarken polis *yaaa sen parmak izini verdin mi* diye sormuştu,bende *nası hatırlıyım canım benim* demiş,birkaç kere parmak izi vermeye çalışıp,başarılı olamamıştık.Daha sonra salmıştı beni çok uğraşmayıp.
 Bu arada vizede *VIS* yazısı varsa,parmak izi verdiğiniz anlamına gelir.Söyleyeyim de.

İlk aktarmayı münihte yapacağım için,giriş damgasını ordan almak gerekiyordu.Giriş yaparken polis birkaç kere okuttu,*bu okumuyo* diyince,direk dedim *aha bu sefer valla sokmayacaklar*.
 Herif yarım saat uğraştı,daha sonra *gel canım şöyle* diyerekten arka odalardaki ufak bir polis merkezine yollandık.
 Olayın parmak iziyle alakalı olduğunu söyledikten sonra,polisler üstümdeki işle alakalı belgeleri aldı(kontrat,gemici cüzdanı vs.).Yaklaşık 2 saate yakın bekledim.İyi ki transfer 3 saat falanmış.Diğer 1 saat ise pasaportta beklerken geçti.

 Polise olayı anlattım,onlarda münihteki estonya konsolosluğunu aramışlar(münihte estonya konsolosluğu varmış,olaya bak),demişler ki *şu elemanın parmak izini sil,biz burda aldık,onu koyalım*.Tabi olay bu raddeye gelene kadar bi 2 saat falan geçti.
 İş bittikten sonra öğrendim ki,2 senedir aldığım bütün vizelerdeki parmak izlerim yanlışmış.İlk önce hollanda limanda vermişti,daha sonra fransa bunu sistemden görüp direk copy-paste yapmış,daha sonra estonyada aynı şeyi yapmış.Olay baştan yanlışmış ama(sağ-sol el karışmış).Nasıl sisteminiz var arkadaş kimse çakmıyor?
 Histerik bir gülme geldi bana tabi.11de boarding başlıcak,saat 10.45 ve ben mal gibi parmak iziyle uğraşıyorum.

 Tam 11'i 5 kala işlerini bitirdiler,daha sonrada gelip *sonraki vizenizde elçiliğe söyleyin sıfırdan parmak izinizi alsınlar* diyip,yolladılar.
 Bu arada o meşhur ırkçılıklarıyla,kabalıklarıyla falan karşılaşmadım.Kim sallamışsa bu hikayeleri artık.

 Uçağa zor yetiştim gerçi.

Bu arada güvenlik sırasında bekleyen,sürekli *ayyy neden yavaş gidiyolar yaaa,geç kalıcaaez.* diyerek kafamızı şişiren sayın kezban;ilk önce git ingilizce öğren.Adam *whats your purpose of visit* diyince diğer elemanı çağırmak kolay dimi?(tam bir cem yılmaz skeci,hatta aynısı vardı)

 Ayrica alamancı nüfusu çok fantastik.Özel bir sosyolojik araştırma yapılması gerek kendileri hakkında.Tiksindim ulan nasıl kişilere vatandaşlık vermiş bu almanlar zamanında yahu.

14 Eylül 2014 Pazar

I'm going on an adventure!

 Başlıktan anlaşılacağı üzere hobbitin son filmini beklemekteyiz.En uygun başlık buydu valla.

Beklemediğim bir şekilde kontrat temmuzun başlarında geldi,yani 2 ay önce falan(oha).Demek ki bu elemanlar düzenliymiş.

 Eylülün 16sında thomson'a bağlı(ingilterenin ets tur'u gibi düşünün) island escape gemisine yollanıyoruz,29 ekimde gemi drydock'a(yani bakıma) gireceği için,daha sonra nereye atacakları belli değil.

 Müdürle tanıştım bile(facebook sağolsun).11 kişi ve 4 mağaza,daha az dramla uğraşicam gibi geliyor.MSC gibi olmasını beklemiyorum valla.

 Bu seferki limanlar ilginç.Adını daha önce duymadığım liman kentleri mevcut rotada(batı akdeniz).Mesela:
-Bastia:Bu korsika adasındaymış
-Port Mahon:Bu da minorca adası
-Calvi:Bu da korsikada
-Palamos:Bu ispanyada
-Tangier:Burası fas.Fas'ın genel olarak boktan bir ülke olduğu göz önüne alınırsa,birşey beklemiyorum.
-Gibraltar:Cebelitarık yani.Çoğu gemi buraya 2-3 saatliğine uğruyor benim gördüğüm.Lakin biz gece 11e kadar kalıcaz.Merak ettiğim yerlerden.
-Motril:Bu da ispanya.Adam gibi bilgi bulamadım kendisi hakkında.
-Cartagena:İspanya yine.Merak ettiğim yerlerden.

 Genel konuşursak,Palma de Mallorca çıkışlı 1 haftalık cruiselar yapıcaz.Palma'da gece 11e kadar kalması gözlerimi yaşartmadı değil şimdi.
 Bazı klasik limanlar var;barselona,civitavecchia,livorno,napoli gibi.Kendileriyle çok ilgilenmiyoruz.Hatta napoliyle hiç ilgilenmiyoruz.

  Birde valencia var ama,büyük şehir olduğu için tek gün değmez.Gezmeyi düşünmüyorum şahsen.

Kontrat standart olarak 6 aylık geldi,lakin haziran başı veya temmuz başına kadar kalmayı planlıyorum şahsen.Tabi 29 ekimden sonra hangi gemiye düşeceğime göre değişir.

 Bakalım ne olacak,merakla bekliyoruz.


12 Eylül 2014 Cuma

Rumšiškės-Litvanya

Geldik litvanyanın bilinmeyen cevherlerinden birine.Turist rehberlerinde falan yok(yani ben görmedim,belki vardır) burası baştan söyleyeyim.

 İsmi garip gelebilir ama o s'leri ş diye okuyacaksınız.

Rumsiskes kaunasın 20 km doğusunda yer alan ufak bir kasaba(çayyolu diye düşünün angaralılar).Dolmuşla ulaşılabiliyor rahatça.Burası şehirden bunalan litvanların başlıca dinlenme mekanı.Adamlar 300,500bin nüfuslu şehirlerden bunalabiliyorlar,gerisini siz düşünün ne diyim.
 Kendilerine *gel bi istanbula canım sen,gör ebeni* diyoruz.

 Müzenin websitesi:http://www.muziejai.lt/kaisiadorys/open-air_muziejus.en.htm

Burası aslında avrupanın en büyük açık hava etnoğrafya müzesi.Litvanyanın 4 ayrı bölgesinden getirilmiş 160 tane binaya sahip kendisi.
 Müze de bu şekilde 4 ayrı bölgeye ayrılmış:
-Samogitia(kuzeybatı)
-Aukstaitija(kuzeydoğu)
-Suvalkija(Kaunas çevresi)
-Dzukija(güneydoğu,tarihsel olarak belarus ve polonyadaki bazı toprakları da içerir,land of songs olarakta anılıyor).Vilniusun bulunduğu bölge.

 Müzeye giriş 10 litas(3 euro falan).Araba,minibüs ve otobüsle giriş için ayrı ücretler var.Hangi manyak otobüsle giriyor o kısmı bilmiyorum.

 Bu müze aslında Kauno marios adı verilen yapay bir gölün çevresinde konuşlanmış doğal parkın ufak bir kısmı.Yapay gölün yapılmasının sebebi kaunas hidroelektrik santrali.İstenirse burada yüzülebiliyor(yüzdük şahsen,güzel denilebilir).
 Toplam alan 63 kilometrekare civari,kaunas-vilnius otobanının hemen yanında yer alıyor.
Şöyle göstereyim:

Bu fotoğrafın en sol kısmı kaunas'ın içinde olan park ve plaj.Rumsiskes ise gölün tam ortasında hemen üstte yer alıyor.

 Müzede yer alan her binanın tarihçesi,hangi yılda yapıldığı,hangi bölgeden getirildiği gibi sürüyle bilgi mevcut(bazıları ingilizce değil).Lakin 160 tane binanın hepsini okumadığım için,fotoğrafları direk verip,yorum yapmakla yetinicem.Binaların çoğu 19 ve 18. yüzyıllardan kalma.İçerisindeki eşyalarla beraber.

 Rumsiskeste bir litvanya klasiği olarak *doğayla başbaşa kalma* muhabbetinin bir örneği mevcut.

 Litvanya geneline dağılmış bu tür evleri kısa süreliğine kiralayıp kalabiliyorsunuz.Otel niyetine yani.En büyük farkı doğayla iç içe olmak.En kısa sürede yapacağım şeylerden birisi olacak.
Finlerin *summer cottage* muhabbeti gibi yani.

 Müzeye giriş ve harita şu şekilde:


 Ufak bir tarihçe:

 Müzeye girildiğinde ilk karşılaşılan yer ufak bir kasaba.Burasını basitçe anlatırsak,çevre köylerden gelen kişilerin alışveriş yaptığı,bürokrasinin vs. döndüğü yer.Çevre köylerin merkezi diyelim biz.

Şöyle bir yer:










  Kilisenin içi:



 Kaymakamın odası:


 Arkadaki resim büyük dük vytautas'a ait.

 Bu kasabadaki evlerin birinde el yapımı hediyelik eşya satan esnaflar mevcut.Bunlardan bir tanesi 80 yaşındaki inanılmaz tatlı bir teyze.Kendisi dikiş nakışla uğraşıyor.Öbürü ise tahtayla uğraşan bir dayı.Daha çok esnaf vardı lakin kapalılardı biz gittiğimizde.

 Şöyle bir mekan burası:








 Kasaba böyle.Köyleri direk fotoğraflarla anlatıcam:





 Büyük dük Vytautas.Kendisiyle alakalı daha fazla bilgi isteyenler *litvanya rehberi*ne bakabilir.
 Faytonlar:







 Çatıya yeşillik koyma muhabbeti norveçte de mevcut.






 Eski kiliselerden.Şapel demek daha doğru gerçi.


 Litvanyada bizim nevruza benzer bir gelenek mevcut(paganismden kalma).Köyde yaşayan insanlar bu maskeyi giyip kötü ruhları kovarlarmış.

 Gidilen cafeden bir halı örneği.Ballı-naneli çaylarını tavsiye ederim.






 Okul:








 Yine okul.Eskiden öğretmenler okulun içinde yaşarlarmış.






 Bunun olayı çözülemedi:


 Çoğu köyde benzer eşyalar kullanılıyor hala:



  Yine cafeden.Gayet tatlıydı bunlar.





 Ülkenin arması.Pasaportlarda da bulunur.



 Bu görülen bardak ve sürahiler günümüzde aynen kullanılmakta evlerde.


















































 Eski paltolar:




 El yapımı bir keman:


 Bu tahta terlikleri hala kullanıyorlar mı bilmiyorum ama hiç görmedim şimdiye kadar.


 Evler *düşük gelirli çiftçi,orta direk ve zengin* olarak ayrılmış durumda.Zenginler baya iyi yaşiyormuş zamanında onu öğrenmiş olduk.

 Şahsi görüşüm buraya bir litvanla gelmeniz gerek.

Mekan oksijen bolluğundan dolayı baş ağrısı yapabilir alışkın olmayan bünyelerde(mesela ben).Dalga geçmiyorum.

 Genel görüşüm müzenin gayet güzel olduğu şeklinde.Lakin belli bir süre sonra evler kendini tekrar edebiliyor.
Ayrica bazı evlere bakan kişiler göreceksiniz.Genelde 60-70 yaşında olan bu teyzeler el yapımı dikiş nakış,tatlı,kurabiye vs. satmakta.Hediyelik eşya alınabilir bu teyzelerden rahat rahat.Pazarlık yapmayı deneyin.

 Litvanyaya gelenlerin mutlak suretle kaçırmaması gereken bir mekan.Günübirlik sabah erkenden çıkılması kafi.

 Böylece tatilimizi bitirip,yeni gemilere yelken açıyoruz.