16 Temmuz 2013 Salı

Rock&Blues+Citroen Cruise'u+Toulon

 Bilindiği üzere(yada bilinmediği,çünkü söylemedim bunu daha önce),gemi cenovaya her geldiğinde yeni mallar yüklenir.Bizde malların gelmesini beklerken sürüyle böyle uzuuuun kamyon gelince *nooluyo lan* diye sorduk kendi kendimize.(o zaman rock&blues cruise'u olacağını bilmiyoruz tabi).

 Müşteriler için güvenlik tatbikatı yapılırken herkesin su gibi ingilizce konuşmasıyla anlamaya başlamıştım değişik bi cruise olacağını.Bide tipler çok değişikti,50 60 yaşındaki eşşek kadar herifler uzun saçlı,küpeli,eşleriyle çocuklarıyla falan takılıyo.

 Sonra öğrendik ki İsviçreden gelmiş bu arkadaşlar,yanlarında 82 tane Rock&Blues grubu getirmişler.

Sonuç ne mi oldu?

1 hafta boyunca geminin animatör+müzisyen kadrosu yattı(bu kelime mecazi anlamda kullanılmamıştır),bizde paso bedava konser izlemiş olduk,isviçrelilerin süper müzik yaptığını öğrendik.

 Daha önce anlattığım *bir limana girememe hikayesi*nin bu cruise sırasında olduğunu söylemem lazım.

1 haftalık cruise sonunda 40 euro para aldım bi de(yok artık).Millet paso içip sıçtı zaten.
 Olsun,değişik bi tecrübe oldu en nihayetinde.

 Rock&blues cruise'u bitti gitti,sonra kimler mi geldi?

Dallama fransızların dallama şirketi Citroen'in çalışanları+aileleri.
 Bu elemanlar her sene yaparmış bu cruise'u MSC ile.Anladığım kadarıyla yıllık belli bir hedefi tutturunca şirket bunları cruise'a gönderiyo(oha lan,bizim büyük şirketlere duyurulur),karada yapılacak turları+içeceklerini vs. ödüyor direk.

 Gerçi dallama demeyeyim,herifler ingilizce konuşabiliyodu.
Yani,normalden(bunun çok düşük olduğunu söylememe gerek var mı acaba?) az daha fazla.

 Aslında St.Tropez'e(obaaa) gitmemiz lazımdı ama şirket limanı değiştirince hiç şaşırmadık.

 Toulon'a gittik,geziverdik hemen.

 Başlayayım dimi?

Fransız rivierasının güzide şehirlerinden bir diğeri kendisi.Lakin fransız olmayanlar tarafından istila edilmiş görüntüsü verdi bana(kebapçı,kuzey afrikalı,vs).
 Şehrin merkezinde koskoca pazar var lan.
Ha bide napolyonla da alakası var burasının.

Bizimle alakası,barbaros hayrettin paşanın osmanlı ordusuyla buraya gelmesi,bir süre kalması ve geri dönmesi için fransa kralının kendisine rüşvet vermek zorunda olması(benim memurum işini bilir hesabı).Wikipediada yaziyo baya bişey,ilginç aslında.Herif barselonaya kadar saldırmış.

 Toulonda görülmesi gereken yerler eski şehir,liman bölgesi ve denizcilik müzesi.Zaten ufacık yer be.

 Hoşgördük:

Shuttle'a binip eski şehire yollandık fatmayla.Havada ağır rüzgarlıydı,hala sorarım neden diye.
 Eski şehrin girişinde Toulon katedrali tarafından karşılanıyosunuz:

  Zaten pazar girişide buradan başlıyor.Daha sonrada ara sokaklarda kaybolmadan zevki çıkmaz gezmenin.

Aynen öyle yaptık,fotolarla anlatıcam.


















 Yirim sizi:


 Görüleceği üzere fransızların bu tatlı kültürünü baya beğenmekteyim.Başkada bişeylerini beğenmemekteyim zaten.

  Eski şehirde çok ilginç bişey mevcut:

 Bunun olayı ne bilmiyorum,bilen varsa yazsın lütfen.Şehrin içine yarım gemi yapmanın mantığı ne lan?
Ha sanat vs. diyosanız,lafım yok.

 Bi de şuna hasta oldum:


 Yapan arkadaş inanmış hakkaten.

Eski şehirin sokaklarında kaybolabilirsiniz yani,öyle aman aman bişeyler yok.

 Sonraki durağımız denizcilik müzesiydi.
Toulonda fransız filosunun önemli bir kısmı konuşlanmış bulunmakta.Neden bilmiyorum ama var böyle bi olay.Fransızların savaşçı(!) ruhları göz önüne alınırsa,çok önemli bi liman aslında(inandınız dimi bu dediğime?)
 Mekan şöyle:


 Müzenin girişi:


 Daha öncede dediğim gibi,müzeyi gezmek keyifli,lakin fransız dallamalığı burada da kendini gösteriyor.
 Herşey fransızca.

 İyi tarafı,25 yaşından ufak olduğum için heryere beleş girdim(heralde ülkede var böyle bişey,diğer yerlerde de oldu).

 Ama sonuçta dallamasınız.

 Müzenin içinden:








 Dediğim gibi,napolyonun alakası var burayla:


 Fransızca bilenler ne yazdığını yazarsa sevinirim.

  Müzeden sonra *upper town* denilen şehrin modern yerlerine gidiverdik.Krepte yemek istiyoduk onunda etkisi oldu tabi.

  Ana meydan:

 Place de la Liberte,yani özgürlük meydanı.

  Şehir merkezini restore eden eleman aynı tekniği parisin merkezini restore ederkende kullanmış.Hani bilinsin diye söylüyorum.








 Şehir merkezinden sonra nereye gitsek diye çok düşündük,daha gezecek zamanda vardı,naaptık limana gittik.

 Liman bölgesinde hayatımdaki en efsane şeylerden birini göreceğimi bilmiyodum tabi.

 Bölgedeki otel çok tatlı:


 Limanda hala savaş gemileri falan var,söyleyeyim:


 Genel:




 Ve efsaneye geliyoruz:


 Facebook'a da yazmıştım bi ara.Herhangi bir dildeki herhangi bir kelime alınıp başına *le* koyularak fransızca yapılabilir diye(şakaydı tabi,ama ingilizcede hakkaten işliyo bu).Sebep ise dallama fransızların o kelimenin başındaki *le* olmadan söylemek istediğinizi anlamak istememeleri(mesela le card diyince anlamaları,card diyince suratınıza bakmaları sadece)

 Da
Dahi arkadaşımız pamukkaleyi kendince fransızca yaparak *chicken translate* etkisi yarattı bünyemde.

 Le Pamukkale nedir yahu?

Hatırladıkça hala gülerim.Arkadaşın tabelayı tasarlarken nası bi ruh hali içinde olduğunu merak ediyorum hala.

 Toulon da bu kadar.Ufak tefek,görülmezse bişey kaybedilmez tadında bi yer.Ama sevdim o ayrı.
Magnetini bulmak için çok uğraştım garip bi şekilde.

Sonraki durak Napolyonun ana vatanı Korsika adası.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder