6 Kasım 2012 Salı

Le Havre-Fransa

 Adından belli oldugu üzere,Le Havre fransada bir liman şehri.Zaten anlamı da liman demek.
Normandiya bölgesinin başkenti kendisi.Ayrica avrupadaki en önemli limandan birisi.Gemilerin sıklıkla uğradıgı limanlardan birisi parise yakınlıgından dolayı (2 saat).Bu sebepten ötürü bütün gün kaliniyor genelde Le Havre'de.

 Baştan söyleyeyim;Le Havre'ye gelmeden önce gerek devlet politikasından dolayı,gerekse insanlarının bilinen dallamalıkları olsun,fransayi çok seven birisi değildim(güney şehirleri hariç tutulabilir).Gerçi hala da çok sevmem,hoş güney şehirlerine gitme isteğim var.

 Gemideki herkes bok varmış gibi paris'e gittiginden dolayı,gayet güzel taşak muhabbeti yaptıgım gay arap kankamla beraber keşfe koyuldum Le Havre'yi(hoş herifin aklında başka bi fikir varmış).

 Liman bölgesi şehir merkezine uzak baya.Bundan dolayı shuttle'a atlayiverdik hemen.
 Kahvalti bile yapmadıgımızdan dolayı+kafadan 1 haftadır internete giremedigimizden dolayı ilk önce kahvaltı+internet olayına girmek gerekiyodu.Hadi bunu geçtim,fransız cafelerini ve kahvaltısını merak ediyodum şahsen.

 Garsona *fransız olan neyiniz var* dedim,bunu verdi.Ne oldugunu hakkaten bilmiyorum ama beğendim,genelde domuz eti hoşuma gitmez gerçi.
 Kahvaltı ederken ögrendim ki,arap elemanın gezmeye hiç niyeti yokmuş.İnternetten tanıştıgı elemanın biriyle sauna'da buluşup seks yapacaklarmış(bunu yapiyo her limanda).Herif sauna'nın adresini bilmiyodu ama.Sonuç olarak kahvaltıdan sonra ayrıldık.Bende tek başıma keşfe koyuldum.

 İlk önce ana meydana çıkıverdim:

 Meydandaki anıt ikinci dünya savaşında ölen fransızlar için yapılmış.Ayrica burası şehrin merkezi konumunda.
 Meydan *Bassin du Commerce* diye geçiyor.Finansal merkezlerde burda.Tam ortasından bir nehir geçmekte.
 Bunun dışında bu meydanda bir tane kebapçı mevcut.Arkadaş kendisini fransız olarak tanımlıyodu artık.
Manzara şu şekilde:




 Evet hava gayet kötü ve soğuktu.

Meydandan sonra sahil yolundan devam ederek Saint Joseph Katedraline gidecektim.
 Sahil yolunda önceki yıllarda bir yarışma yapılmış,katılan ülkelerin bayrakları ve teknelerin isimleri vardı.Aralarında türkiyede vardı tabi.

  Sahil yolunda şu garip bina ilgimi çekti:
 Sanat müzesiymiş kendisi.

 Yaklaşık 15 dakika sonra St.Joseph katedraline vardım.



 Bu katedral çok uzun ve Le Havrenin sembolü diyebileceğimiz bir yer.Ayni varşovadaki stalinin kulesi gibi heryerden görülüyor.

 Katedralden sonra sahil yolunu tekrar izleyerek *Tourist information office*'e vardım.Gel gör ki turist bilgi ofisinde KİMSE ingilizce konuşmuyor.Fransız dallamalıgı diyerekten haritami alıp çıktım.

 Turist bilgi ofisinden çıkıp Avenue Foch'a girerek sonraki hedefim olan Hotel de Ville'ye ulaşıverdim hemencecik.

 Avenue Foch aslında ilginç bir cadde,şöyle açıklanabilir:




  Fotograflarda görünmesede,bu binaların oymaları çok güzel duruyor.İnsanlarda yaşiyo tabi buralarda.Laz müteahhit olmayinca böyle şeyler çıkıyo ortaya demek ki.

 Hotel de Ville:
 Otelin bulundugu bölge şehrin merkezlerinden bir tanesi.Güzel bir mekan yapmışlar diyebilirim:



 Hotel de Villeden sonra görülecek bir yer kalmamıştı.Yok yani basitçe.Bende ara sokaklara dalip bir tane park buldum.











  Tipik bir park işte.Bize göre ahlaksız(!) heykeller falan mevcut.

 Şehirden rastgele çektigim görüntüler şöyle:






 Böylece Le Havrede gayet güzel bir gün geçirmiş oluverdim.Transatlantik cruise'unda denizde çok fazla gün geçtiginden dolayı tam gün karada kalma ihtiyacı doğuyor.

 Normalde geminin burada durmasının tek sebebi insanların Parise gidebilecek olması.Gel gör ki bölgesinin lideri,dünyanın en iyi 20 ekonomisinden biri olan türkiye cumhuriyeti devletinin vatandaşları schengen vizesine ihtiyaç duydukları için Le havre'den dışarı adımlarını atamiyorlar.Yasa böyle.

 Hoş trende bilet kontrolü olmadıgı sürece pariste gezebilirsiniz,ama herhangi bir rastgele çevirme,kontrol vs. oldugu zaman sonuç dümdüz sınırdışı olacaktır.

 Gerçi yasayı geçtim,Paris gibi ultra populer ve turistik yerlere ziyadesiyle kıl kaptıgımdan dolayı,zaten gitmeyecektim.Ama devlete laf sokmak boynumuzun borcu her türlü.

Le Havre'de karşılaştıgım en büyük sorun kimsenin tek kelime ingilizce konuşmamasıydı(çok şaşırdınız dimi?).Turist bürosundakiler falanda dahil.Gel gör ki fransız soğukluğunu görmedim,insanlar sıcaktı baya.

 Le havreden sonraki durak bir ingiliz liman şehri olan Dover olacaktı.Gel gör ki zaman kısıtlı oldugundan dolayı ve gruptaki ingilizler *memlekete geldik,fish and chips yiyelim,puba gidelim,bıdı bıdı* kafasında oldugundan dolayı dover fotograflarını çekmedim.
 Zaten bişeyde yok şehirde açıkçası.

Transatlantik yolculuğunun son limanına geldik
 Amsterdam.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder