Litvanyayla devam ediyorum.Tarih:2010un temmuz ayı,agustosun başı da olabilir.
Kaunas tren istasyonundan atlayiverdik trakaiye giden trene.Yolculuk 2 saat civari sürdü.
Aslında trakai sadece bir kasaba ama ciddi bir turist potansiyeli var.Nedeni ise şudur;
Trakai'de 14üncü yüzyılın sonlarından beri karay türkleri yaşamaktadır.Büyük dük Vytautas tarafından litvanyaya getirilen karayların asıl görevi orduya elit askerler olarak hizmet etmek ve sınırlar korumaktı.Hepsi musevidir ve tevratin en eski halini kabul ederler.
Şu an trakaideki karay nüfusu 20ye kadar düşmüş(garson öyle dedi:P).Dünyada toplam nüfuslari 5000 civarinda.Asıl kökenleri hazar denizinin oraları.
Osmanlıda da belli bir karay nüfusu varmış zamanında.Belki türkiyede yaşiyolardir,hiç duymadım.Dilleri yok olma tehlikesi altında.
Yolculuga gelirsek.
Aslında kasaba 2ye ayrılıyor,yeni trakai ve eski trakai diye,biz mallık edip bir alman çiftle beraber yeni trakaide indik,gel gör ki tren istasyonunda görevli kimse olmadıgı için mal gibi gezindik etrafta.Şöyle manzalar vardı:
Bir süre sonra tren istasyonuna geri döndük.Bir tane görevli gelmiş sonunda.Akabinde alman çift ile tanışmış olduk.Türk oldugumu ögrenince doğal olarak suratları değişti ve muhabbet kesildi hemen.Şaşırmadim tabe.
Eski trakaiye gelince şu tabela bizi karşıladı:
Kısa bir yürüyüşten sonra trakai'yi çevreleyen 3 göl çıktı karşımıza:
Kıyı şeridinden devam edip kasabanın içine girince,geleneksel karay yemekleri yapan restoranlar karşımıza çıkmaya başlamıştı:
En ünlü karay yemegi kıbın aslında,ben çocukken discovery channelda bir hatun yapardı,hatta söylediklerinin bi kısmınıda anlardık.Şöyle bişey kıbın:
Domuz,tavuk veya kuzudan yapiyorlar,hepsinin tadı ayri güzel diyebilirim.Ama en çok tavukluyu sevdim.
Tabi menüde türk yemekleri de vardı:
Yemek işini bitirdikten sonra,kaleye dogru gidiverdik.
Trakai kalesi aslında eski baya,14.yüzyılda yıkılmış,şimdiki versiyonu tamamen orjinaline dayanarak yapılmış.3 gölün tam ortasındaki adaya kurulmuş,adaya ufak bir köprüyle variyorsunuz.Biz gittigimizde heralde kalenin %90i alman turist falandı.
Kalenin içinde konser hazırlıkları yapiliyordu:
Kale yeniden yapılmasına karşın,içindeki müzeyi sevdim.Karaylar hakkında bilgi de var çok.Sergilenen giysilerin/alet edevatların vs çogu topkapı sarayından getirilmiş.Bir kaç örnek:
Müzeyi gezdikten sonra ok-yay kullanılan bir yer görüyorum,bünye durmaz tabi:
O zamanlar saçlar uzun tabi gemi işine girmedigim için.Ama ögrendim ki yay kullanmak bildigin zormuş yaw.
Geri dönerken bir avrupa klasigi olarak sokak çalgicilarına bahşiş vermeyi unutmadım tabi.Lakin bu sefer biraz değişikti.
Trakai'ye bir gün ayırmıştık ama aslında haftasonu kalmak için baya ideal bi yer,huzurlu ama insan sıkılır 2-3 gün sonra.
Özet geçersem;burayı sevdim.
Sonraki duragımız başkent Vilnius.
Kaunas tren istasyonundan atlayiverdik trakaiye giden trene.Yolculuk 2 saat civari sürdü.
Aslında trakai sadece bir kasaba ama ciddi bir turist potansiyeli var.Nedeni ise şudur;
Trakai'de 14üncü yüzyılın sonlarından beri karay türkleri yaşamaktadır.Büyük dük Vytautas tarafından litvanyaya getirilen karayların asıl görevi orduya elit askerler olarak hizmet etmek ve sınırlar korumaktı.Hepsi musevidir ve tevratin en eski halini kabul ederler.
Şu an trakaideki karay nüfusu 20ye kadar düşmüş(garson öyle dedi:P).Dünyada toplam nüfuslari 5000 civarinda.Asıl kökenleri hazar denizinin oraları.
Osmanlıda da belli bir karay nüfusu varmış zamanında.Belki türkiyede yaşiyolardir,hiç duymadım.Dilleri yok olma tehlikesi altında.
Yolculuga gelirsek.
Aslında kasaba 2ye ayrılıyor,yeni trakai ve eski trakai diye,biz mallık edip bir alman çiftle beraber yeni trakaide indik,gel gör ki tren istasyonunda görevli kimse olmadıgı için mal gibi gezindik etrafta.Şöyle manzalar vardı:
Bir süre sonra tren istasyonuna geri döndük.Bir tane görevli gelmiş sonunda.Akabinde alman çift ile tanışmış olduk.Türk oldugumu ögrenince doğal olarak suratları değişti ve muhabbet kesildi hemen.Şaşırmadim tabe.
Eski trakaiye gelince şu tabela bizi karşıladı:
Kısa bir yürüyüşten sonra trakai'yi çevreleyen 3 göl çıktı karşımıza:
Kıyı şeridinden devam edip kasabanın içine girince,geleneksel karay yemekleri yapan restoranlar karşımıza çıkmaya başlamıştı:
En ünlü karay yemegi kıbın aslında,ben çocukken discovery channelda bir hatun yapardı,hatta söylediklerinin bi kısmınıda anlardık.Şöyle bişey kıbın:
Domuz,tavuk veya kuzudan yapiyorlar,hepsinin tadı ayri güzel diyebilirim.Ama en çok tavukluyu sevdim.
Tabi menüde türk yemekleri de vardı:
Yemek işini bitirdikten sonra,kaleye dogru gidiverdik.
Trakai kalesi aslında eski baya,14.yüzyılda yıkılmış,şimdiki versiyonu tamamen orjinaline dayanarak yapılmış.3 gölün tam ortasındaki adaya kurulmuş,adaya ufak bir köprüyle variyorsunuz.Biz gittigimizde heralde kalenin %90i alman turist falandı.
Kalenin içinde konser hazırlıkları yapiliyordu:
Kale yeniden yapılmasına karşın,içindeki müzeyi sevdim.Karaylar hakkında bilgi de var çok.Sergilenen giysilerin/alet edevatların vs çogu topkapı sarayından getirilmiş.Bir kaç örnek:
Müzeyi gezdikten sonra ok-yay kullanılan bir yer görüyorum,bünye durmaz tabi:
O zamanlar saçlar uzun tabi gemi işine girmedigim için.Ama ögrendim ki yay kullanmak bildigin zormuş yaw.
Geri dönerken bir avrupa klasigi olarak sokak çalgicilarına bahşiş vermeyi unutmadım tabi.Lakin bu sefer biraz değişikti.
Trakai'ye bir gün ayırmıştık ama aslında haftasonu kalmak için baya ideal bi yer,huzurlu ama insan sıkılır 2-3 gün sonra.
Özet geçersem;burayı sevdim.
Sonraki duragımız başkent Vilnius.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder