30 Temmuz 2015 Perşembe

Gidilmek istenen şehir/ülkeler listesi

 Normal şartlar altında sırayla yeni limanları yazmam gerekiyordu,lakin bu civarlarda(adriyatik) hava 45 derece,nemde eşşek gibi olunca,bırak gezmeyi,yürüyemiyoruz lan doğru düzgün.

 Eylülü falan beklicem gibi.Hani akıllı adam işi değil bu sıcakta *gezelim ho ho ho* muhabbeti.Mallaşmaya hiç gerek yok.

 Şimdiye kadar çoğu yere gitmeme rağmen,tabi ki gitmek istediğim yerler de mevcut.Herhangi bir sırayla yazmıcam.

 -Washington D.C:ABD ile çok alakam olmamasına rağmen,washington görmek istediğim şehirlerin başında geliyor.Özellikle müzelerini merak etmekteyim.

-Bordeaux:Fransayı karşı *sevgime* rağmen,bordeaux'u görmek istiyorum,neden istiyorum onu da bilmiyorum açıkçası.

-Edinburgh:İskoçya sevdiğimiz ülkelerden(cruiselarında çok uğramadığı yerlerden).Aksanlarını anlamasak bile,tam ortasında kale dikili olan başkentlerini merak ediyorum.Hatta iskoçya genel olarak gezmek istediğimiz yerlerden.

-İrlanda:Şimdiye kadar 2 tane irlandalı tanıdım,2side gayet rahat,relax insanlardı,ülkelerininde böyle olduğunu düşünüyorum açıkçası.Bi de yağmur olmasa.

-Ljubljana:Slovenyanın başkenti(ki çük kadar bi şehir) görmek istediğim yerler arasında.Bu kontrat günübirlik gidebilirim her an.

-İran:Hep batıyı yazdık,biraz doğuya gitmekte fayda var.İran gayet rahat görülebilecek yerlerin başında geliyor şahsım için.Vize yok bişey yok.İsfahan çevresi merak ettiğimiz yerlerden.

-Melbourne:Avustralya örümcek populasyonu sebebiyle(45 saniyede öldüren örümcekten korkarım lan tabi) görmek istemediğimiz ülkeler arasında,lakin melbourne avrupailiği yüzünden *hacı bi gezelim*'i hakediyor.

-Şili:*Lan burası ne alaka* diyeceksiniz,valla öyle kardeş.Latin amerika ülkeleri arasında en gelişmiş olan şiliyi görmek istiyorum,nedir?

-Aland:Finlandiyayla isveç arasındaki adalar topluluğu olan aland adaları fantastik doğasıyla beni cezbeden yerler arasında.Finlandiyaya bağlı,özerk ve isveççe konuşan,garip adalar topluluğu diyoruz biz kendilerine.

-Transnistria:Çoğu kişinin bu ülkenin adını bile duymadığından eminim.Kendisi moldova-ukrayna arası hiçkimse tarafından tanınmayan(kuzey kıbrıs tarzı) sovyetlerden kalma ufak bir ülke.

-Pyongyang:Büyük reyis(inci sözlük hesabı) kim yong bilmemne'nin sapıkça yönettiği(mesela babasının ölümüne yeterince üzülmeyen amcasına roket attırması) kuzey korenin başkentine sadece turla gidilebiliyor ve bok gibi pahalı.Bi ara gideriz.

-Ermenistan:Şimdi kimse bana çıkıp *pis ermeni dölü* falan demesin,kalbinizi kırarım.Gönüllü arkadaşların gittiği ve gayet beğendiği bir ülke ermenistan.Merak ediyorum arkadaş.Göt korkusu var biraz ama olacak o kadar.

-Tallinn:Dünyanın en güzel şehri bitmez,bitmemeli,bitmeyecek.

-Victoria:İlk kontratımda alaskaya giderken kısa bir süreliğine uğradığım kanada şehirlerinden.Lakin tekrar gidip adam gibi gezmek istiyorum.
 Sıkıntı ise allahın unuttuğu yerde olması!

-Trondheim:Norveç sevdiğimiz,saydığımız ülkelerden(kahveye 15 dolar vermek dışında).Buraya giden gemi sayısı az olunca,görme isteğimiz artıyor tabi.

-Yeni Zelanda:Bu ülkeyi komple görmek istiyorum arkadaş! Hobbitondan başlayarak tabi.

-Zagreb:Güya 20 sene önce savaş olmuşmuş,bilmemneymiş,adamlar AB'ye girdi lan tertemiz,mis gibi ülkeleriyle.Zagreb tabi ki merak ettiklerimizden.

-Belfast:Zamanında *katolik-protestan* muhabbeti yüzünden gidilemez durumda olan belfast'ın,şu anki halini görmek istiyorum.Her ne kadar millet *ay orda bişey yok* dese de.Bir yere giderken zaten yurdum insanının yorumlarını çok dikkate alan birisi değilim açıkçası.

-Madrid:Barselona kadar ünlü olmadığından dolayı,gitmek istediğim yerler arasında üst sıralarda madrid.Açıkçası İspanyayla alakalı kötü birşey yaşamadım,başkentinide merak ediyorum valla.
 İspanyolcam az buz zaten,yolumu rahat rahat bulurum panpa.


Daha sonra aklıma gelirse başka şehirlerde ekleyebilirim.


25 Temmuz 2015 Cumartesi

Hayata ve Gemi hayatına dair anlaşılamayan şeyler

Şu işe başladım başlayalı,anlamadığım sürüyle şey oldu,oturup listesini yapayım dedim.
 Hatırladığım kadarıyla tabi.

-Ucuz müşterilerle(1 haftalık cruise uçak bileti dahil 500 pound falan) kendini çevip çeviren ingiliz gemisinin yunan gemisinden daha iyi souvlaki,italyan gemisinden daha iyi pizza/tatlı/tiramisu yapması.

-Gemideki ingiliz hatunlar sağolsun,batılı erkeklerin abazanlığın anlamını unutması.

-Tek kelime ingilizce bilmeyen(tek kelime diyorum bak) insanların ingilizce konuşulan gemilere gelebilmesi.Bu insanlarin nasıl bir özgüvene sahip olduğunun anlaşılamaması.

-Garip bir şekilde bu insanların hepsinin belli ülkelere mensup olması.Bkz. İtalya,İspanya,Fransa,latin amerika ülkeleri.

-Üstüne üstlük,bu ülkelere mensup kişilerin neden kendi dillerini konuşmadığınıza kızabilmeleri,sizi şikayet edebilmeleri,kafanızı ütülemeleri.

-Mauritiusluların bitmek bilmeyen fransa/fransız hayranlığı.Fransızdan daha milliyetçi olmaları.*Creole* adı verilen bir dilin anadilleri olmasına rağmen,fransızcaya laf ettiğinizde alınmaları,kavgadan zor kurtulmanız.4s kuralının dibine kadar kendisini ispatladığını görüp,şaşırmanız.

-MSC'de çalışanların dışarı çıktıklarında isim etiketlerini takmak zorunda olmaları.Bunun sebebinin hala anlaşılamamış olması.

-Personele özel alanlarda parmak arası terlikle gezme yasağı.Genelde bütün gemilerde vardır ve sebebi *hijyen*den dolayıdır.Lakin müşteriler cayır cayır gezebilmekte?

-Özellikle amerikalıların 25 saatlik uçuşa parmak arası terlikle gidebilmeleri.Hatta heryere parmak arası terlikle gidebilmeleri.Hatta ve hatta gala gecelerinde bile elbisenin altına parmak arası terlik giyebilmeleri(taşlı maşlı parlak falan).

-Baltık cruise'una gelen müşterilerin gelmeden önce hava durumuna zerre bakmaması *ya bizde sıcaksa,orada da sıcaktır* diyip tshirt,şort,parmak arası terlikle gelmesi,15 dereceyi içlerine alınca gemideki bütün ceket stokunun ilk gün bitmesi,akabinde müşterilerin şikayet etmesi,resepsiyoncuların kafayı yemesi ve bunun yaz sezonu boyunca her 12 günde bir tekrarlanması.
 İnsanların gerizekalılığına şaşırılmaması.Bu olayın tabi ki amerikan gemisinde olması.

-Baltık cruise'undaki limanları anlatan isveçli hatunun stockholm ve diğer limanları mükemmel bir şekilde anlatıp,sıra Helsinkiye geldiğinde ses tonunun değişmesi,*bakın finlandiyada isveççe de konuşulur* diye konuyla alakasız bir sürü laf etmesi,ses tonuyla ülkeyi küçümsemesi.

-St.Petersburg limanındaki cayır cayır pasaport kontrolü yapılması,pasaport polislerinin zerre ingilizce konuşmaması,amerikalı dolu gemiye özel mi koyulmuşlar diye bünyenin düşünmesi,Tc vatandaşı olan bendenizin paso gülümsemeyle karşılanması.

-St.Petersburg limanındaki turist bürosunda çalışan hatunun ingilizce bilmemesi.

-Yine St.Petersburg limanın şehir merkezine uzaklığının dolmuşla 1 saat civari sürmesi,lakin yakınlarda metro durağının olması(ama rusça bilmediğiniz için gidememeniz),dolmuşa 10 dolar vermek zorunda olmanız.

-St.Petersburg limanından dışarı çıkmak isteyen müşterilerin giriş kartı doldurmak zorunda olması ve bu kartın nasıl doldurulacağının gemi televizyonunda aşama aşama gerizekalıya açıklanır gibi açıklanması(10 kere falan).Kartın ingilizce de olması ve yazılacak şeylerin *isim,milliyet,geliş amacı*ndan ibaret olması.Amerikalıların hakikaten gerizekalı olduğunu tekrar tekrar anlamanız.

-Rusya vizesi olmayan batılıların turlar dışında dışarı çıkmasının yasak olması.Mürettebatın ise 10 dolarlık dolmuş bileti almak zorunda olması.Lakin sizin cayır cayır kafanıza göre dışarı çıkabilmeniz.

-Fransada sokakların kesişimlerinde prezervatif makinaları olması.

-Alman limanlarında dışarı çıkmak isteyen tc vatandaşına ekstra bir belge verilmesi ve bu belgede *limanın bulunduğu eyaletten dışarı çıkması yasaktır* ibaresinin bulunması.

-*Kraliyet ailesi boktan,kraliçe daha boktan* diyen ingilizlerin kraliçeyi veya ingiltereyi eleştirdiğiniz anda size düşman kesilmesi,*küstahsın* demeleri,konuşmayı kesmeleri.

-*Biz farklıyız,ingiliz değiliz biz* diyen irlandalıların,gallerlilerin,iskoçların ingilizlerle cayır cayır anlaşması,aralarından su sızmaması.

-Uluslarası bir gemide çalışan britanyalıların *biz kendi aramızda daha rahatız,kendi insanımızla daha rahat hissediyoruz* bahanesiyle kendilerini geminin geri kalanından soyutlamaları.Bu durumun sadece britanyalılarda görülmesi.

-Özellikle ingilizlerde görülen *politically correct* manyaklığı.*Kaba* olmamak için gerçekleri saklamaları,her boku sonradan öğrenip kafayı yemeniz.Göte göt deme diye birşeylerinin olmaması.
 Daha kötüsü,gerçekleri söylemedikleri için çok kaba olduklarını anlamamaları.

-Britanyalılarda görülen arkadan konuşma manyaklığı.Bir kişinin başka bir kişi hakkında gerçekten ne düşündüğünü anlamanın tek yolunun o kişi ortamdan ayrıldığında diğer kişinin o kişi hakkında ne düşündüğünün söylemesi olması.

-Can ciğer takılan britanyalıların birbirlerinin arkasında *ben zaten onu sevmiyorum,bok gibi bir insandı* demesi.*Niye takılıyordun lan o zaman* sorusuna *yaae eeeh* cevabı vermeleri.

-Gay müdürlerden sürekli bir bokluk çıkması.Öyle yada böyle.Homofobik olduğumu zannedenlere *arap ve şilili* iki gay ile aynı odada kaldığımı ve kendileriyle kanka olduğumu söylemek isterim.

-Özellikle britanyalı kadın müdürlerden de bir bokluk çıkması.

-Birisiyle tanışıldığında *iç sesin* nasıl olupta sürekli haklı olduğunun anlaşılamaması.

-Britanyalı kadınlarda var olan özgüvenin nereden kaynaklandığının hala anlaşılamaması.Güzel değilsiniz ki canlarım.

-Genelde amerikalı ve britanyalılarda görülen *sahte*liğin sebebinin hala bilinmemesi.Aksandan,söyleyiş şeklinde vs. anlaşılıyor artık cayır cayır.

-Britanyalılardaki sürekli teşekkür etme,özür dileme muhabbetinin(hiçbir şekilde umursamazlar aslında) nedeninin öğrenilememesi.Sorulduğunda *e tabi özür dileyecem,teşekkür edicem,kibarlık bu* diye cevap verilmesi lakin *içten değilsiniz ki bunu dediğinizde* denildiğinde,*kaba türk* damgası yemeniz.
 İçten teşekkür etmeyince,onun ne anlamı kaldı canım benim?

-Fransızcanın,ispanyolcanın girdiği ülkelerde hiçbir şekilde ingilizce anlaşamamanız ve bunun sebebinin bilinmemesi.
 Aslında bilinmesi ama dil eğitiminde neden böyle bir ayrımcılık yapıldığının anlaşılamaması.

-Kübalı kadınların paso *hediye* istemesi ve bunun kültürlerinde normal olması.Hediye vermediğinizde cimri damgası yemeniz.

-İngiliz kadınlarının iğrenç ayakkabı seçmekten vazgeçmemeleri.Hatta bunun üstüne fahişe ayakkabısı denilen ayakkabılardan giymekte ısrar etmeleri ve seksi göründüklerini zannetmeleri.
 Hatta ve hatta,türk düğünlerindeki gelinin makyajının 2 katı kadar makyaj yapmaları.

-Britanyalılarda görülen gizli ayrımcılık.Lakin bu ayrımcılık sadece 3.dünya vatandaşlarına yapılır.Bir amerikalı,avustralyalı falan hissetmez bunu.Hatta bunlar *kuzenleridir*.

-Britanyalıların bir 3.dünya vatandaşı olarak kendi ülkelerini eleştirmenize hiçbir şekilde saygı duymamaları,direk karşı atağa geçmeleri ve akabinde çocuk gibi küsmeleri.Aynı şeyi bir amerikalı yaptığında susup oturmaları.
 Demek ki özgür düşünce hangi ülkenin vatandaşı olduğuna göre değişmekteymiş.

-Her cruise yapılan güvenlikle alakalı toplantıda,eşşek kadar insanların(40 50 yaş) ergen gibi tartışabilmeleri.

-Müşterilerinin ağırlıklı olarak ingilizceyle alakaları bile olmayan italyan-fransız-ispanyol-brezilyalı vs. olduğunu bilen bir cruise şirketinin ısrarla ingilizce bilen eleman alması.Akabinde bu elemanların müşterilerle tabi ki anlaşamaması.
 Evet bu firmayı çok iyi biliyorsunuz,tabi ki MSC.

-Gemideki ana dili ingilizce olan yunan firmasının ısrarla ingilizce bilmeyen kübalı dansçı vs. alması.Daha sonra bu elemanlara *ingilizce öğrenmezseniz,atılırsınız* denmesi,elemanların express şekilde ingilizce öğrenmeye çalışması

-Bir yerden sonra insanların çoğu duruma tepkilerinin hep aynı olduğunu öğrenmeniz.

-Amerikalıların dininin imanının para olması.Hatta yaşam gayelerinin para olması.

-Amerikan gemilerindeki mantığın genelde *müşteri ne istiyorsa yapın,her zaman haklıdır* olduğunu bilen amerikalıların ne kadar çirkefleşeceğini önceden tahmin bile edememeniz.

-Bir Celebrity gemisinde ana restoranda yemek yiyen amerikalı müşterinin boğazına yemek takılması,hemen yardımına koşan filipinli garsonun yemeği çıkarmak isterken,elemanın kaburgalarından birisini çatlatması(şu mideyi sıkma hareketi vardır ya,adı ne bilmem,adam biraz ağır sıkmış),akabinde amerikalının teşekkür edip,eve geri döndüğünde şirketi dava etmesi,garsonun işten atılıp,birkaç bin dolar tazminat ödemeye mahkum olması,amerikalıların hayatını kurtarsanız bile boka gideceğiniz gerçeğini aklınızın bir köşesinde tutmanız.

-Bunu söylediğim için homofobik damgası yicem ama yinede söyleyeyim;tabiri caizse ibne müdürlerin sorunlu karakterlere sahip olması,egosunun tavan yapması,yazınızın çirkinliğine bile takılması ve akabinde sizi *bu senin değerlendirmeni etkileyebilir* diye tehdit etmesi,*ananı ....* dememek için kendinizi zor tutmanız.İşin daha da garibi,bu elemanla ilk tanıştığınızda iç sesinizin *lan bu herifte bir sorun var* demesi.

-Daha önceden çalıştığınız yunan gemisinin çanakkale boğazında tankerle çarpışması,telsiz kayıtlarını dinlerken geminin uyarıları zerre sallamadığını öğrenmeniz.
 Ciddi bişey olmamış gerçi gemiye.

-Yine yunan gemisindeki açık alanda kaptan,2.kaptan,baş mühendis vs. bütün yunan elemanların toplanıp mangal yapması,arkada yunan müziği olması,ouzoların su gibi gitmesi ve bunu kimseye söylememeleri,gelen kokuyu takip edince mekanı bulmanız.
 Bu olayın birkaç kere tekrarlanması.

-Kübaya varmadan önce kaptanın toplantı yapması.Toplantıda *bakın küba gelişmemiş bir ülke,sokaktan yemek yemeyin,birşey içmeyin,herşey olabilir.Ayrica sokaktaki fahişelerle sevişmeyin,HIV oranı geçen seneye nazaran 2 kat artmış vs vs.* bir sürü laf söylemesi.Tabi ki bunları dinlemeyip paso sokaktan yiyip içmeniz,hiçbirşey olmaması ve kaptanı da sokaktan mango suyu alırken görmeniz.
 Bunun dışında kübalıların *lan ne diyo bu herif,sokak satıcıları manyak gibi denetlenir kübada* demesi.

-Yine aynı yunan gemisinde kaptanın departmana göre ayrılmış *ayın elemanı* ödüllerini verirken sarışın güzel bulgar bir hatunun seçilmesi,kaptanın *gel canım* diyip fotoğraf çektirmesi,daha sonraki kişinin ise erkek olması,kaptanın akabinde *sarışını geri getir* diye mikrofonda bağırması,sarışın hatunun kafasının bozulması ve herkesin geberene kadar gülmesi.
 Kız sonra gemiden ayrıldı.

-Yine aynı yunan gemisinde 2.mühendis ve baş elektrikçinin elektrik alet edevatının olduğu yerde elektronik mangal bulundurması,klimayı sonuna kadar açıp mangal yapması ve sadece birkaç kişinin bundan haberi olması.
 Hellim bile vardı.

-Komünizm,işçi hakları,devrim vs vs. diye geçinen fidel castronun küçük oğlunun bodruma tatile gitmesi,bizim gerizekalı gazetelerin *tatil kübada olay oldu* manşetini atması,lakin kübada castro ailesinin ne yaptığını sorabilme hakkınızın bile olmaması.
 Bunun dışında ağır komünist geçinen fidel castronun aslında toprak ağası olması ve zengin bir aileden gelmesi.
 Hatta ve hatta servetinin 900 milyon dolar olması.

-Gemiye geldiğinizde *rotary* saatleriyle alakalı bir yarışma olduğunu öğrenmeniz ve belli bir süre içinde en çok rotary satan geminin ipad alacağını müdürün söylemesi.Garip olan durumun bu yarışmanın aylar boyunca sürmesi ve haziran sonunda biteceğini öğrenmeniz,size bir yararı olmayacağı için rotary'i sallayip,mücevherat'a dadanmanız,müdürün *senden önceki kuyumcu her gün 3-5 tane satıyordu* demesi,*ben önceki kuyumcu değilim* cevabını atıp,4bin poundluk mal satmanız,lakin müdürün hala laga luga yapması.Hatta ve hatta müdürün *tolga rotary satmaz,ona bir yararı olmayacak* diye ortamlarda laf attığını duymanız ve bir ingilizin kendisine yararı olmadığı sürece kılını bile kıpırdatmayacağını bile bile neden böyle laf ettiğini anlayamamanız.
 Bunun dışında sizden önceki kuyumcunun dükkanın tabiri caizse ağzına sıçıp bırakması.Dükkanı 3 haftada anca adam edebilmeniz.

-Havanada gecenin yarısı bebek gibi ukraynalı hatunun trde giyemeyeceği bir elbiseyle cayır cayır dolaşması,kimsenin kafasını çevirip bakmaması.Hatta ve hatta bu hatunun *lan burda bizi keserler* manzaralı ara sokaklara bile girmesi.

-Takımdaki britanyalı tabyfanın kübadan nefret etmesi.Bu nefretin sebeplerinin *abi internet yok ya,bide etraf kirli,heryer dökülüyor* olması,geminin kalan kısmının kübayi sevme sebeplerinin ise etrafın dökük olması.
 Sanki kraliyet ailesine mensup pezevenkler ya.

-ABD'de herşeyin avrupadan büyük olması.İçecek istendiğinde bardağın rahat 1 litre alabilecek kapasitede olması ve %90'ının buz olması.Buz istemiyorum dendiğinde değişik bakışlar almanız.

-ABD mcdonaldslarındaki en ufak kolanın 2 litre olması(abartıdır),küçük yok mu sorusuna *küçük bardak yok ama su verebiliriz* cevabı almanız ve hamburgeri yarım litre suyla bitirmeniz.

-Alaskada 2 saat boyunca herhangi bir yerleşim yeri göremeden uçak seyahati yapabilmeniz.

-Yine alaskada kara bağlantısı olmayan,sadece deniz/hava yoluyla ulaşabileceğiniz bir şehir olması ve bu şehrin başkent olması.

-Yine ve yine alaskada 10 dolara kral yengeci yiyebilmeniz.Yengeç sevmeyenlerdenseniz(aha ben),ormanda avlanmış geyik etinden yapılan hamburger yiyebilmeniz ve tadının efsane ötesi olması.
 Bunu yapanların alaskanın yerlileri olması.

-Dünyanın en uzun zip lining(yani kabloyla kayma diyebiliriz,nası bi açıklamaysa bu)inin alaskada olması,binmeden önce görevliye *lan benim gözlük düşer mi hacı* demeniz,elemanın *yok yaaaa* demesi,gözlüğün çatırt diye ormana düşmesi,3 hafta boyunca arkadaşınızın pembe gözlüğünü kullanmak zorunda kalmanız.
 Zip lining'e gitmek için 1 saat araba yolculuğu yapmanız,bu arada rehberin yerlilerden olması ve *çocuğum bana kendi dilimi öğretiyor,bizim zamanımızda yasaktı* demesi,*abd türkiyeyle çok benzer panpa zaten* teorinizin güçlenmesi.

-Norveçte big mac menünün 15 dolar olması(en ucuz yemek),fiyordlardaki köylerden birisinde süpermarket görüp,akabinde norveç bayraklı çorap almanız,çoraba 10 dolar vermeniz lakin yıllar geçse de çoraba hiçbir şey olmaması.

-Kopenhagda *tamam lan 3 hafta idare eder* diyip,100 dolar bozdurmanız,4 saat sonra tekrar 100 dolar bozdurmak zorunda kalmanız.

-İlk defa tallinn'e gidildiğinde arkadaşla oturulan masanın hemen karşısında türk-rus grubu görmeniz(olde hansa),*nası lan* demeniz ve yemeğe devam etmeniz.Yaşanan dumurun günler boyunca geçmemesi.

-Kotor'da adım başı türk'e rastlamanız.Vize olmaması böyle birşey demek ki.

-Hırvatistanın ufak sahil kentlerinden birinde internet için rastgele bir bar'a girmeniz,barda sadece barmen ve bir hatunun olması,kahve siparişi verdiğinizde hatunun *sen nası erkeksin* bakışı atması,akabinde siparişi biraya çevirmeniz ve hatunun muhabbet açması.

-Aynı bara daha sonradan avusturyalı hafif sarhoş bir çiftin girmesi,yine sizinle muhabbete başlaması,bünyenin *tamam lan bunlar türk olduğumu öğrenince sıvışır* diye düşünmesi lakin elemanlara *türkiyeden geliyorum* denildiğinde çiftin daha da yalakalaşması,maillerine bakmak için laptopu istemesi,akabinde facebooktan eklemesi,bünyenin *nası bişey lan bu* demesi.
 Çiftin daha sonra bendenizi facebooktan silmesi.

-İngiliz gemisindeki tek türk olmanız,diğer türkün ise amerikan pasaportuyla kayıt olduğu için amerikalı gözükmesi.Bu abimizin gayet taşaklı bir yeme içme müdür olması,daha önce celebrityde çalışmış olması,adanalı olması ve ayvalık-florida-gemi arasında mekik dokuması.

-*Nerelisin sen* sorusuna *türkiye* cevabı verilince alınan tek yanıtın *hmm*dan ibaret olması.Bu yanıtı verenlerin tabi ki ingiliz personel olması.
 Gemideki diğer çalışanları *ooo afiyet olsun* demesi,bildiği birkaç türkçe kelimeyle maymunluk yapması.

-Cenova-Milano treninde karşılaşılan sırt çantalı macar elemanla muhabbet açılması.Elemanın fransayi boydan boya dolaşmış olduğunu öğrenmek ve kendisine hiçbir şekilde ingilizce yanıt verilmediğini ve yardım edilmediğini söylemesi.En azından italyanların dil bilmese bile yardım etmeye çalıştığını üstüne basa basa birkaç kez vurgulaması.

-Hırvatistanın sahil kasabalarının italyan kasabası mı,hırvat kasabası mı olduğunun anlaşılamaması.

-Koper'de(slovenya) herşeyin hem slovence hem italyanca olması,hatta italyan konsolosluğunun bulunması.

-Başka şirket için mücevherat satan yeni bir elemanın gemiye gelmesi,bu elemanın ingiliz olması ve akabinde her türlü buluşmaya vs. davet edilmesi.Şahsımın ise bu duruma mal mal bakakalması.
 Hoş zaten bu kontrat çok sosyalleşmeyi düşünmüyodum,iyi oldu böyle.

-Havana da marsilya sabunu satan mağaza olması.

-Santiago de Cuba'da birkaç yurdum erkeğiyle tanışılması,elemanların akabinde *hacı burda gece nerede takılınır,hatunlar nerde* diye sorması,buna verecek cevabınızın olmaması,yaptığınız tek şeyin *bunların hepsi aidsli,boşverin siz* olması.
 Bu elemanların türkiyeden kübaya un taşıyan yük gemisinin personeli olması.

-Hırvat pasaport polisinin yeşil/gri pasaportlu türk vatandaşlarından dönüş uçak bileti sorması.

-Dubrovnik havaalanından çıkışta *lan taksiye mi binsek,otobüse mi* sorusu sorulurken,otobüse binmeye karar veren bünyenin,eğer otobüse binmeseydi,bineceği taksinin şoförünün taş gibi minili hırvat hatun olduğunu görmesi.

-Dubrovnikte rumen arkadaşla rastgele yürürken(yani yolumuzu kaybetmişken),balkanlardan olduğu belli olan rastgele bir elemanın italyanca birşeyler sorması,akabinde *no parle italiano* cevabı vermem,ingilizce biliyormusunuz sorusuna *az* cevabı almam,rumen arkadaşın *fransızca biliyormusunuz*'a elemanın olumlu cevap vermesi,sonrasında rumen arkadaşın bu elemana yolu tarif etmesi,sonrasında elemanın karadağlı olduğunu,rumen elemanında babasının fransız olduğunu öğrenip yamulmak.

-Dubrovnikte bir adet fransız(crocieres de france),bir adet italyan(costa) gemisinin durması,inenlerin hiçbir şekilde ingilizce konuşmaya gayret etmemesi,insanlarla el kol hareketleriyle anlaşması.

-Yine dubrovnikte baş aşçının aldığı pırlanta yüzüğü küçültmek için en aşağı 10 tane mücevherat mağazasına girmek,sadece birinin yapabilmesi,onunda *3 gün sonra alırsın* demesi,türkiyeyi aramak.

-En az 2-3 aydır hırvatistan-italya-yunanistan cruise'u yapan geminin süper ingiliz personelinin gyros'u,souvlakiyi,büreği,arancini'yi bilmemesi,*siz ne yapıyosunuz dışarıda arkadaş* sorusuna *mcdonaldsa gidiyoruz* cevabının alınması ve amerikalılarla ingilizler arasında pek bir farkın olmadığının anlaşılması.Akabinde elemanların *biz çok yemekle ilgilenmiyoruz zaten* diyerek yemek kültürlerinin yazıyla *sıfır* olması ve buna hiç şaşırmamanız.
 Nası birşey lan bu?

-İngilizlerin söylediğiniz en ufak şeyden nem kapacağını ve size sinir olacağını bilmeniz(tecrübe konuşuyor),sırf bunun yüzünden kendileriyle muhabbetinizin sorulan sorulara kısa cevaplar şeklinde olması ve bu halde bile söyleyeceğiniz şeyi 15 kere düşünmeniz.

-Celebrityde çalışırken amerikalı müşterinin nefes nefese mağazaya gelmesi(kendisiyle daha önce tanışılmaktadır),Tolga bak tallinn'de ne oldu diye sorması(baltık cruiseu yapmaktadır gemi),*ne oldu lan yine* diye düşünmem,hatunun heyecanlı heyecanlı *bak mcdonalds'a gittim(tallinde mcdonaldsa gitmek,kafana senin),çantamı orada unuttum,geri geldiğimde aynı yerindeydi* demesi,amerikan şehirlerinin ne halde olduğunu öğrenmeniz.

-Cartagena limanında(ispanya) eski şehirde gezinirken müşterilerden birisiyle karşılaşmak,çiftin hemen *ya buralarda burger king/mcdonalds gördün mü* diye sorması,akabinde dumur olmanız ve en yakın tapas barı göstermeniz,tatmin olmamaları ve turist bürosuna gitmeleri.
 Kafanıza sıçayım sizin demeniz.

-Jamaikada rastgele bir cafeye cinselliği çağrıştıran bir tshirtle girmeniz,siparişleri alacak hatunun açık açık yavşaması,*nooluyo lan* demeniz.
 Trde yaşayan birisi olarak yavşama kısmına alışkın değiliz tabi,insan şaşırıyor.

-Daha önceden tanıdığınız bir hatunla yemekhanede yemek yerken tek gecelik ilişki teklifi almanız,beynin mavi ekran vermesi,*nası nası nası lan* diye düşünürken işin işten geçmesi,ve bunun eski kız arkadaşınızın sizden ayrıldıktan yaklaşık 1 hafta sonra olması.

-Hırvatistanda 2 çocuklu annenin direk *sırık* sınıfına girmesi,*nasıl oluyor lan bu* sorusunun cevabını hala merak etmeniz.

-Venediklilerin turistleri artık şeylerine bile takmamaları,evlerin dış cephelerinde *büyük gemi istemiyoruz artık* pankartları olması,*lan kahve içip muhabbet edicez* diyince bazı cafelere alınmamanız,göt kalkıklığının tavanda olması ve buna rağmen hala turist yağması.

-Arkadasiyla cruise'a gelmis 40li yaslardaki ingiliz hatunun is arkadasima alelade sarkmasi,elemanin daha sonra isi bitirmesi.Hatunun evli olmasi.

-Barselonalilarin sehre gelen turist sayisini kisitlamak istemeleri,turistlerin cok ses cikarmalarindan rahatsiz olmalari.

-Gemide en cok para harcayanin *cimri* denilen iskoclar olmasi.

-Cinli zannedilen her cekik gozlunun sokak ortasinda dovulmesi,buna kimsenin birsey dememesi,milliyetciligin agir bir hastalik oldugunu tekrar tekrar anlamaniz.

-Dubrovnikte eve gidecek ingiliz elemana yardimci etmek icin kutu kutu mal tasinmasi,polisin ebesinin nikahindaki cikisa yonlendirmesi,pasaport polisinin *milliyet ne* sorusuna elemanin ingiliz demesi,polisin akabinde direk gec yapmasi,pasaport bile sorulmadan 4 kutu malla hirvatistana girmemiz.

-Finlerin her sene yazlik evlerine gitmeleri,bu evlerde elektrik,tv vs. Olmamasi,*neden gidiyonuz lan manyak misiniz* sorusuna *dogayla butunlesip sehrin stresini ustumuzden atiyoruz* cevabini vermeleri.Bahsedilen ulkenin 5 milyon nufusu olmasi ve en buyuk sehrinde yarim milyon insan yasamasi.
-Avrupadaki her ülkenin fransızlarla ilgili bir şakasının olması.

-İş yapma muhabbeti dışında,italyanların aslında mis gibi insanlar olmaları.

-Gemiye ilk gelindiğinde eğer sakal vs. var ise,bununla çalışılabilmesi(temiz tutmak kaydıyla),lakin o sakal kesilince bir daha uzatılamaması,böyle gerizekalı bir yasak olması.

-Gemideki bir kişi saçını mohawk şeklinde kestiği için,kaptan yardımcısının herkese mail atması,*personelinize adam gibi bakın* demesi,bir kişinin yaptığı adilik yüzünden herkesin zan altında kalması.

-Venediğin türk dolu olması.Hani vize vardı lan,ne ara hepiniz doluştunuz?

-San marco'da müşterilerimden birisinin pırlanta bileziğinin çalınması,hatunun bunu 15 dakika sonra farketmesi,gemiye gelince durumu anlatması ve yerine 3.500 poundluk yeni bir bilezik alması.

-Triestede kebapçı bulunması,yakınlık göstermek için *selamun aleyküm* diyerek girmek,elemanların bana 10 dakika mal mal bakması,sonradan türk olduklarını anlamak.

-Venedikte kahvenin 4 euro olduğunu görmek.Kahvenin fiyatının italya genelinde 1 eurodan başlayıp,maksimum 2 euro olduğunu bilmek,dumura uğramak.

-Yine venedikte gayet kuytu köşedeki bir cafe'ye oturmak,bizden başka kafede 2 kişinin olması ve bunların fransız çift(teki quebecli ama farketmez) çıkması.Yanımdaki elemana *lan gel kaçalım* demek üzereyken çiftin gayet güzel ingilizce konuşması(fransa standartlarına göre tabi) ve bünyenin dumurlardan dumura koşması.
 Aynı fransız elemanın kahveyle beyaz şarap içmesi.
 Hatta ve hatta aynı fransız elemanın açık açık *ben quebecte göçmenim* demesi.

-Rumen arkadaşın paso *merhaba televole* demesi,dışarıdaki hatunları kesip *güzel göt,güzel meme,ibne lan bu* demesi,türkçe abazan muhabbeti yapabilmek.

-Kuzey italya ve güney italyadaki hatunlar arasında ciddi güzellik farkı olması.

-Dünyadaki gidilen hiçbir ülkede İtalya kadar güney-kuzey farkı olmaması.

-Önceden çalışılmış yunan gemisinin casino kısmını türk şirketinin yönetmesi,burada çalışan polonyalı süper güzel bir hatunla tanışmak,lakin bu hatunda zerre çekicilik olmaması,hatunun 100den fazla elemanla ilişkide bulunmuş olması ve bir muhabbet esnasında *ya yunanlar kötü,türkler bana göre en iyi 2. millet* demesi(ne farkı var lan?),lakin eninde sonunda hayatının aşkını bir yunanda bulması.Bünyenin *hayat garip kardeş* demesi.

-Normal gemilerde 1.kattaki kabinler 1 ile baslar,katin numarasina gore yukselir.Lakin ingiliz gemisinde 9.kattaki kabinler 1 ile baslayip,1.kattakiler 9 ile baslamakta.Ingilizlerin her boku ters yapmasinin en basit ornegidir bu.

-Kuba cruise'u yaptiktan sonra MSCninde kubaya gidecegini ogrenmek,kubalilara acimak.Havanada 2 gece kaliyorlarmis yalniz.

-Ayvalikta yunan radyosunun cekmesi.

-Parfumun yunancasinin *kolonya* oldugunu ogrenmek,*bizde boyle diyoruz lan* diyince yunanlarin bozulmasi.

-Yunan gemisinde tanisilan 3.muhendisin tamamen kafa bir eleman olmasi,lakin agir irkci olmasi(ten rengine gore) bu elemanin yukarida bahsedilen polonyali hatunla bir sure cikmasi,polonyaliyla beraber *arastirmalara gore siyahilerin beyni daha kucukmus* tartismasina girmek,ayni elemanin *turklerle aramizdaki tek fark cami yerine kiliseye gitmemizdir* demesi.
-Yukarida bahsedilen elemanin evlenmesi,karisinin 10 gunlugune gemiye gelmesi,*olm karada calissana* dememe karsilik *boyle guzel,en ideal iliski bu,cok gormuyorum kendisini zaten* cevabini vermesi,suruyle farkli hatunla takilmasi.
Isin garibi elemanin karisinin tas gibi bir sarisin olmasi.

-Norveclilerin cruise gemisi yapmasi(nehir cruiseu yapan viking line),geminin efsane olmasi,personelle musterilere beles internet vermesi(diger gemilerde inanilmaz pahalidir).Cruisecritic adli elestiri sitesinde tek elestiri yapan gerizekalinin *izlanda rotamizdaydi,zaten orasi gelismemis bir ulke* diyen gerizekaliyla ayni olmasi,ultra luks olmasi,diger 2 gemiyide 0'dan yapip 2016ta suya indireceklerini ogrenen bunyenin basvurma calismalarina baslamasi.
 Iskandinavya denilen cografya insanligin gelebilecegi en son nokta oldugundan dolayi,gemilerininde mukemmel olmasini bekliyorum.

-St.vincentten gelen hatuna *siz hangi millet hakkinda saka yapiyosunuz* sorusuna *biz gayet relaxiz,baska milletler hakkinda saka bulacak kadar bos vaktimiz yok,rahat rahat takiliyoruz* demesi.

-Baltik cruiselari yapan celebrityde calisirken geminin st.petersburgda 1 gece kalmasi,turlardan birisinin sabahin korunde moskovaya giden ucakla beraber moskova turu,gece ucakla donus,sonraki gun ise st.petersburg turu olmasi,bu turun 800 dolar olmasi(genelde turlar 50-100 dolar arasidir) ve her cruiseda bu turun dolmasi.

-MSCde her anonsun en az 4 dilde yapilmasi(italyanca,fransizca,almanca,ingilizce),turlarin ise 4-5 ayri dilde yapilmasi,buna gore otobuslerin ayarlanmasi,eger istenilen tura yeterince ingilizce bilen katilmadiysa o turun iptal edilip size haber verilmeden ayni turu baska dilde veren otobuse alinabilmeniz,buna ragmen paranizi geri alamamaniz.

-MSC'de her geminin farkli bir sirket olmasi,iki gemi arasindaki kurallarin 180 derece farkli olabilmesi(otel mudurunun keyfine gore),*lan anayasasi yok mu bu sirketin* sorusuna yanit alamamaniz,celebrityde ise boyle birseyin olmamasi,hatta ucuz ingiliz sirketinde(thomson) bile kurallarin belli olmasi.

-An itibariyle calisilan gemide otel mudurunden tut,danscilara kadar butun ingilizlerin gay olmasi,turk yeme icme mudurunun buna tepkisinin *o otel muduru var ya,cok agir tekerlek* seklinde olmasi.

-Brezilya cruiselarini sadece MSCnin yapmasi,musterilerin lobideki piyanonun ustu dahil her yerde sevismesi,sezonu tamamlayan gemilerin en az 1 ay bakima girmesi.

-Dubrovnikte ETS tur'un gemisiyle yan yana durmak.

-Gelişmiş ülkelerden gelenlerin(özellikle büyük britanya) 3.dünya vatandaşı bir kişi ülkelerini eleştirdiğinde manyağa bağlamaları,ara ara ırkçılığa kaçan yorumlar yapmaları,delirmeleri,hemen karşı atağa geçmeleri.
 Hayır Britanya dünyanın en iyi ülkesi değil,hatta alakası bile yok allasen.

-Slovenyada karşılaştığımız herkesin istisnasız cayır cayır ingilizce konuşması,sinemaya gidecek arkadaşın *dublajlı mı* sorusuna,*tabi ki hayır,burası italya değil* cevabını alması.
 İtalya,ispanya,fransa,litvanya ve almanyada yabancı filmler(tv ve sinema dahil) dublajlı olur ve bu ülkelerde ingilizce konuşma oranının az olmasının birincil sebebidir bu durum.
 Muhteşem yüzyılı litvanca dublajlı izleme.

-*Ooo bu eğitimlidir,batılı bu,gelişmiş ülke hebele hübele* dediğimiz insanların fidel castronun *ispanya kralı* olduğunu zannetmesi,che'nin adını bile duymamış olması.
 Adam sırf farklı bir ülkede doğdu diye neden gözümüzde büyütüyoruz anlamadım hala.

-İnsanların sürekli *sen israilli misin?* sorusunu sorması.Alınmıyorum ama değişik geliyor sürekli herkesin aynı soruyu sorması.
 Aynı bölge lan zaten,insanların tipleri ne kadar farklı olabilir?

-Özellikle amerikalıların *haa türk müsün? Seni öğle yemeğinde yedim,ho ho ho* muhabbetinden tiksinti gelmesi.

-İnsanların sırf TC vatandaşı olduğum için sıcağa alışkın olduğumu zannetmeleri,*yahu 40 derece burası,sen alışkınsındır türkiye sıcak* demesi,türkiyeyi *marmaris,istanbul,alanya* zannetmeleri,bir boktan haberlerinin bile olmaması.
 Ulan erzurumdaki soğuk iskandinavyada yok.
Onu geçtim,buralar(adriyatik çevresi) olmuş 45 derece,nesine alışkın olacaksın pardon?

-Dubrovnikte yeni keşfettiğimiz deichmann tarzı ayakkabıcıda sadece 4 kişinin(benle arkadaş 2 oluyo) olması,diğer 2 kişinin fin bir çift çıkması.Çocukla beraber,evet.

-Bir ülkenin başbakanının o ülke vatandaşına *ananı al da git* diyebilmesi,bahsedilen ülkede *ana bacı*nın kutsal kabul edilmesi,lakin başbakanın partisinin hala %40-50 oy alabilmesi.

-Son yaşadığım olaydan sonra(31.07.2015),ingilizlerin mallık seviyesinin amerikalılar seviyesinde olduğunu kabul etmem.Frankfurt'a *whats frankfurt* diyebilen,*havaalanında sosis ye olm,iyidir* diyince *alman sosisi ne hiç duymadım* diyen insanlar var lan.
 Hatta *ya ben ingilteredeki yerleri bile bilmiyorum* diyerek daha da boka sürüklenebilen insanlarda mevcut.

-Pasaportumdan dolayı ufak tefek ırkçılığa/ayrımcılığa alışmam(normalde baya ses çıkarırım,artık bünye tecavüze alıştı),laf bile söylemememem.

-İngiliz müşterinin citizen saat hakkında bilgi almak için benimle yarım saat muhabbet etmesi,akabinde *nerelisin* sorusuna *türkiye* cevabı alınca dükkanın dışına çıkıp,gallerli bir eleman bulması ve saati onun gelip adama satması.
 Herife *en basit ırkçılık örneğini görüyosun* dediğimde *aaa hakikaten mi,hiç anlamadım* demesi.

-*Mighty cruise ships* belgeselinde *le soleal* adlı fransız gemisi izlenirken,kaptanın ingilizce konuşması,programın akabinde ingilizce altyazı koyması.Hakikaten kötüydü lan aksanı.

-İskoçların gayet süper insanlar olmaları.Aksanlarını anladığınız takdirde tabi.

-Gemi AB sularının dışına çıkmadığı için sigara-alkol satmamızın yasak olduğu cruiselarda bunu açıklayan yazıları her yere asmamız,milletin ısrarla gelip *neden satmıyosunuz* diye sorması.
 Okumanız mı yok arkadaşım?

-Genel cruise müşterisinin gemiye bindiği anda beynini dışarıda bırakması,en ufak bir mantık kullanmaması,*üst kata nasıl çıkılıyor,bu merdivenler yukarı mı çıkıyor,asansörler alt kata gidiyor mu?* gibi soruları sorması,hatta ve hatta *mürettebat nerede yaşıyor* gibi fantastik soruların her cruise gelmesi.
 Benim insanım bu konuda daha mantıklı gerçi.Pratik zeka sağolsun.

-Adriyatik kıyısındaki hırvat kasabalarının bildiğin italya olması.

-Danimarkanın elektrik ihtiyacını rüzgardan karşılaması,hatta ekstrasını başka ülkelere satması.

-Celebrityde calisirken soguk savas donemi dahil 30 sene birlesmis milletlerde diplomat olan hint supersirin bir elemanla tanismam,*turkiyeden geldim* diyince *ooo turkiye dunyadaki en acik goruslu ulkedir* demesi,elemanin hala dalga gecip gecmedigini anlamamis olmam.

-Yine celebrityde calisirken,Bill clintonun(evet abd baskani olan) lise arkadasiyla tanismam,hatunun kitap yazmis olmasi(bill clinton hakkinda) zamaninda beyaz sarayda yuksek mevkilerde gorev yapmis olmasi ve kendisiyle kahve icmemiz.
 Monica levinsky olayi gercekmis bu arada.

-4 gun once(16 agustos 2015 yani) rastgele ingiliz bir dedeyle tanismam,dedenin birlesik krallik ordusunda 30 senedir calistigini,dogu almanya ve litvanyada ajan olarak gorev yaptigini,kibris olaylari sirasinda oradaki ingiliz uslerinde calismasi,olaylar hakkinda yorumunun *rumlar kendi etti kendi buldu* seklinde olmasi,bu dedenin aksansiz almanca,lehce,rusca ve litvanca konusmasi,turkiye hakkindaki yorumunun ise *sevr anlasmasi var ya,batidaki sevr kafasi hala degismedi,sadece kabugu degistirdiler* demesi.
 Bu dedenin inanilmaz tatli olmasi.Kolunda kibris dovmesi olmasi.

-Stockholmdeki Ikeanin mutfak bolumunde eritreli gocmenin isvecli annenin kafasini kesmesi.Isvecin bu kadar garip gurup insani ulkeye neden soktugunun anlasilmamasi,trde isi gucu olup,okumus insana 2 kiloluk belge toplatip 10 gunluk vize vermesi,amaclarinin ne oldugunun hala bilinmemesi.
 Hatta ve hatta bu insanlara aylik 2000 euro vermesi.

-An itibariyle bulundugum ingiliz gemisinde(tarihe not dusulsun,18-08-2015)ingiliz ibne(adam ibne evet,nedense en gicik mudurlerim ibne) mudurle aramizdaki gerginligin ve soguk savasin patlamasi ve acik acik kavga etmemiz,bu kavganin nedeninin herifin soyledigini yapmayip ise gitmeden once disimi fircalamamamin olmasi(hijyen standardidir).Herifle aramizda acik acik guc duellosu gecmesi,*tolga karakterini degistirmezsen sonuclarina katlanirsin* seklinde tehdit edilince,*karakterim 3 kusur sene,8 ayri gemide ayniydi,sorun cikmadi,degistiremem kusura kalma* diye gayet sakin bir sekilde cevap vermem,10 dakika sonra elemanin gelip *ay sakaydi,zaten seni isten cikarma yetkim yok bidi bidi* demesi ve beni rahat birakmasi.
 Olaydan sonra irlandali mudur yardimcisinin gelip *tolga herif zaten 1 hafta sonra gidicek,handle et,sonraki mudurle zaten 0dan baslicaz* demesi.
 Isin garip tarafinin benzer muhabbetleri takimdaki makedon ve maurutiuslu elemanlarinda yasamasi,ingilizlere ise dokunulmamasi.
 Cakicam irkciliginiza.Hos bu herif mimliymis zaten onceden.

-Hepi topu 40 pounda saat almış ingiliz hatunun *bu saatin cami çizik* diye geri gelmesi,hatuna *saati değiştirebiliriz veya paranızı geri alabilirsiniz* seçeneklerini önermem,hatunun biraz düşünüp *ya boşver ben bunu seviyorum* diyip geri gitmesi.
 Sonraki gün benim müdür yardımcısıyla aynı tura gitmesi,adama beni şikayet etmesi ve %50 indirim daha alması.
 Hani çirkefsiniz,ağır sahtesiniz anladıkta,kendinizi aştınız lan.

-An itibariyle bulunduğum ingiliz gemisinde(thomson,ekim 2015,bulunsun bu bilgi) yaşamın inanılmaz rahat olması,part time çalışıp(günde 5-6 saat falan) tam gün maaşı+takım komisyonu+mücevherat komisyonu almam.Lakin bu rahatın batması,baya baya sıkılıp,abuk subuk şeylerden şikayet etmeye başlamamız.
 İyi ki monsterdan gaming laptop almışım lan demem.

-Hırvatistanın adriyatık kıyısındaki ufak köy ve kasabalarının inanılmaz tatlı olması.Dubrovnikten bahsetmiyorum tabi.
 Lakin hepsini yüzyıllarca venedik yönettiği için hepsi birbirine benziyor o ayrı.

-Slovenyanın tek liman kenti olan Koper'de antik pazarının açılması,burada gümüş satan 80 yaşındaki dedenin cayır cayır ingilizce yardırması,*ooo istanbula geldim ben,türkiye güzel,atatürkü seviyoruz* muhabbeti yapması,bünyenin dumurlardan dumurlara koşması.

-Ana dili ingilizce olmayan ülkelerde gezilirken(ki buna ingilizce konuşma seviyesinin %90larda olduğu iskandinavyada dahildir) birisiyle iletişime geçilmeden önce *ingilizce biliyormusunuz* adlı basit bir sorunun bile sorulmaması,direk muhabbete girilmesi.
 Özellikle Amerikalılar ve ingilizler yapıyor bunu ve inanılmaz sinir edici.*Kibarlığıyla(!)* övünen ingilizlerin bu davranışının inanılmaz kaba olduğunu söylemeden geçmeyeyim.
 Basitçe,gemiyle gittiğin(hatta gemiyle gitmen bile gerekmez) bir şehirde kimse ingilizce konuşmak zorunda değil.İtalyanca/ispanyolca/fransızca ''ingilizce biliyormusunuz'' sorusunu öğrenmek takriben 30 saniye alıyor,onu geçtim o dile ait 5-10 kelime bilsen karşındaki insan zaten yardım edecek.
 İngilizceye biz *dünya dili* diyebilirizde,özellikle akdenizde esamesi bile okunmaz.Özellikle güney avrupa ülkelerinde ingilizce pratiği olmadığı için,insanlar bilmez,bilme gereği de duymaz.

-Bu aralar karayip mutfağına sardım(not düşülsün,kasım 2015),değişik adalarda adamların yerel yemeklerini deniyorum ve gittiğim yerlerde tek bir beyaz bile olmuyor genelde.Fantastik bir yemek kültürleri var adamların(kötü değil,alışmanız gerek).

 Bir kere mükemmel tavuk yapıyorlar ve KFC'nin en güzel şubeleri burada ve manyak gibi popüler(15 dakika sıra bekliyorsunuz,öyle diyeyim).Kaynamış muz,siyah fasulye,kaynamış türkçe olmayan fantastik tropik meyveler pilavla aynı tabakta geliyor.

 Herşeyi kabul ettim de

Muzu kaynatmak nedir?

Ha ayrıca meyve suları efsaneler ötesi.Adam önünde mangoyu kesip suyunu çıkartıyor.O abuk tropikal meyve aromalı meyve sularının tadının uzaktan yakından alakası yok bunlarla.

-Grenada da(baharat adasıdır,çok ciddi ihracat yapar) lokal pazar bulurum,asıl amacım *hacı ne var ne yok burda*dır.

 Çok tatlı bir teyzeye rastlarım,teyze bana çikolata topu verir,sıcak çikolata nasıl yapılır onu öğretir.

Asıl olay o çikolata topunun halis çikolata olmasıdır.İçinde şeker,yağ falan yok,erimiyor,buzdolabına koyulmasına gerek yok ve tadı yok.Süte veya suya koyup 5 dakika kaynatıyorsunuz ve yavaş yavaş eriyip sıcak çikolata oluyor.Biz sütle denedik,pek bir olayını görmedik.

 Aynı adada taze çikolata da satılıyor,tadının bizim %70 kakao olan çikolatalarla uzaktan yakından alakası yok.

 Ne yediriyorlar lan bize?

-Trinidad ve tobago'da(evet var böyle bir yer) bankaya gittim geçen para bozdurmak için(evet trinidad ve tobago doları diye birşey de var,böyle pembeli,kuşlu birşey).Bu arada karayiplere gidecekler için söyleyeyim,euronun geçerliliği yok,kur ise inanılmaz rezil,dolar alıp gelin.

 Neyse,parayı bozdururken tabi ki sırada bekliyoruz(karayiplerde herşey için sırada bekliyoruz),bu arada televizyonu izliyorum.Rus uçağı düşürülüyor,akabinde reklamlardan birinde katolik kilisesinin hazırladığı kısa belgeseli izliyorum.*aşkınızı öldürmeyin,evlenmeden önce sevişmeyin* diyor,arka planda da pişman olmuş bir hatun var.Samanyolu dizileri gibi,demek ki katolik kafasının dinci müslüman kafasından çok bir farkı yok.Şaka gibi.Boşuna denmemiş *din kitlelerin afyonudur* diye.


-İngiliz erkeklerinin paso kadınlarını şikayet etmesi(bunlar çok hafifmeşrep en basit şikayet diyelim),gözlemlediğim evliliklerde kadının belli bir süre sonra inanılmaz dominantlaşıp *büyük patron* konumuna gelmesi,erkeklerin ise durumu sallamayıp,direk salması.

 Kraliçesi olan bir ülkeden farklı birşey beklememek gerek.İngiliz kadınları içinse *sarhoş edin kafi*.Hani tek gecelik veya kısa süreli ilişki için mükemmel aday bunlar,daha iyisi dünyada bulunamaz.

Erkek arkadaşı var yada yok farketmez,yeteri kadar içkiden sonra herşey yapılabilir,erkek arkadaşa ise *sarhoştum hatırlamıyorum* denilir,adam kabul eder,bu zincir böyle devam eder.Böyle de tiksinç bir kültüre sahip bu arkadaşlar.Kimse de demiyor ki *aga bu nedir?*
 Basit bir örnek vereyim kendimden;kadınlarla aram iyi değildir,çok yakışıklı-kaslı bi adamda değilim zaten,kafama eseni çok düşünmeden dan dan söylerim,kadınların duymak istediklerini söylemediğim için(zannedilenin aksine hatun milleti dürüst adam sevmez) çok çekici bi adam değilimdir,buna rağmen evli 5 tane kadın(en aşağı) açık açık asıldı bana.Bu kadar da sadıklar bu hatunlar.

 Erkekler daha düzgün ayrıca,evet.

-Barbados'ta akşam ezanı duyulması.Bünyede *nasıl lan,nasıl nasıl* etkisi yaratmıştır.

-Adını söylemeyeceğim bir ülkenin bir şehrinde *hayvanları koruma bilmemnesi* açılırken,hayvan kurban edilmesi.

-Pırlanta yüzüğün fiyatını öğrenince(4bin pound) çok şaşırıp *ya ben bunu 50 pound zannetmiştim* diyen kişilerle aynı gemiyi paylaşmak.Akabinde *yok ya ben onu gerçek pırlanta olarak düşünmemiştim* diyip,*lan o zaman niye camekanın arkasında allahın embesili* diyemememin yarattığı etkileri hala taşıyorum.

-Karayiplerde hala *korsan* temalı sürüyle gereksiz turistik muhabbetin olması.Ulan korsan mı kaldı allasen ya?
Bunu anca dünyaya dair hiçbir şey bilmeyen gerzek amerikalılar yer.
 Aynı muhabbeti Hırvatistanda da gördüm,baya baya dumur oldum yalnız.Ne alaka?

-Daha geçen gün geldi başıma(02.01.2016,yazılsın).Müşterinin teki geldi ve *ya pırlanta alınacak en iyi liman aruba dimi?* diye sordu.
 Bu normalde çok mantıksız bir soru gibi gelmiyor dimi? Açıklayayım;
Gemideki kuyumcu benim,malı ben satıyorum,adam gelip bana hangi limandan pırlanta alabilirim diye soruyor.
 Hani mal mısın,yoksa hakikaten cahilmisin,ya da hakaret mi etmeye çalışıyorsun bilemedim.İngilizdir diyip geçelim de,şaşırdığım nadir anlardandır bu.

 -Kıbrıslı bir türkle evli ingiliz hatunun kıbrıs aksanıyla türkçe konuşmaya başlaması,*nası lan,nooluyo burada* bakışı atmam 1 saniye,ve sonra muhabbete devam etmemiz.
 Hatunun bildiğimiz yurdum teyzesi çıkması,kocasının kendisini *rus* için terkettiğini anlatması,falan filan.
 Vay anasını.
Asıl şaşırdığım nokta ingilizlerin genelde başka bir dil öğrenmemesidir ki türkçe ciddi anlamda bok gibi zor bir dildir.

Daha ekleme yapılacaktır.